Eğitim bilimci Dr. Özgür Bolat’la Pandeminin çocuklarımıza ve iş yaşamımıza etkileri üzerine

Mutluluğun, başarının ve liderliğin psikolojisi ile yetenek yönetimi konusunda şirketlere danışmanlık sunan, kurduğu Anne Baba Okulu’yla ebeveynlere hem mutlu hem başarılı çocuklar yetiştirmenin prensiplerini anlatan eğitim bilimci ve akademisyen Özgür Bolat, içinde bulunduğumuz sürecin çocuklarımızı ve iş yaşamımızı nasıl etkilediğini anlatıyor.

Pandemi günlerinde etkili bir öğrenme ortamı yaratmak sizce mümkün mü?

Çocukların online eğitimden yararlanabilmeleri için bir iç motivasyon olması gerekiyor. Öncelikle çocuk, ben öğrenmek istiyorum, demeli. Bir de kendi programını organize etmesini sağlayan oto-kontrolün olması lazım. Pandemi döneminde gördük ki maalesef okullar bu iki beceriyi tam kazandıramamış çocuklara. Zaten iç motivasyonu ve öz düzenleme becerisi olmayan çocukların anne babaları onları zorla bilgisayarın başına oturtuyor. Zorlamanın ve kontrolün olduğu yerde hem oto-kontrol hem de iç motivasyon ölür. Anne babaların çocukta bunları geliştirmeleri lazım. Belki zaman alacak ama bir noktadan başlamak gerekiyor, belki başlangıçta zorlanacağız ama bu süreçte çocuklar yavaş yavaş bu becerileri kazanacaklar.

 

Sizce bu ebeveynlerin sorumluluğunda olan bir konu mu?

Biraz onların biraz okulun. İçinde bulunduğumuz süreçten dolayı okulda olamadıklarına göre artık bu sorumluluğu anne babaların alması lazım. Ben velileri beşe ayırıyorum: En altta görevi okula bırakan taşeron veli, en üst seviyede öğrenme yoldaşı veli var. Anne babaların çocuklarıyla beraber öğrenme sürecine girmeleri lazım.

 

Peki, iç motivasyon nasıl sağlanabilir?

İç motivasyonun sağlanabilmesi için çocuğun “Ben bunu öğrenmek istiyorum.” demesi gerekiyor. Bunu dedirtmek için merak uyandırmanız lazım. Merak uyandırmanın yolları var: Birincisi, tahmin ettirme. Mesela çocuğuma soruyorum: “Yarın ne dersin var?” Diyelim ki biyoloji dersi olsun. “Biyoloji dersinde ne öğreneceksin, dersin konusu ne?” şeklinde sorarsam tahmin alt seviye olur ve çocukta merak oluşturmaz. “Kaç çeşit kan grubu var ve bunlar nelerdir?” gibi sorular çocukta merak uyandırmaz. Ama çocuğa, “Kan grupları neden farklılaşıyor? Neden dört tane kan grubu var? Hayvanlarda ve insanlarda farklı kan grupları var mıdır?” gibi sorular sorarsam çocuk düşünmeye başlıyor. Tahminlerini isteyin ve yazın, ona “Yarın dersi izleyeceksin ve bu soruların cevabını bulmaya çalışacaksın.” deyin. O zaman ne olacak? Çocuk cevabı bulabilecek miyim, diye merak etmeye başlayacak. Genelde dersler bilgi odaklı olduğu için bu sorular yanıt bulamayabilir. O zaman alt seviyede sorular sorun: “Kaç çeşit kan grubu vardır? Bunlar nelerdir?” O zaman çocuk yüzde 20’sini öğrenecek. Bunu beraber nasıl öğrenebiliriz, sorusunu sorduğunuzda çocuğunuzla araştırma sürecine girersiniz. Bu da ikinci adım. Araştırma sürecinin internete yazıp direkt cevabını bulamayacağınız konuları içermesi lazım. İklimle kan grubu arasında bir ilişki olup olmadığına dair birisi bir paragraf yazmıştır belki ama bu konuyu araştırmak için soğuk ve sıcak iklimleri bulup buralardaki kan gruplarını karşılaştırıp sonuca varmak gerekir. Üçüncüsü çocuklarla evde deney yapmamız lazım. Fizik dersinde yol, hız ve ağırlık arasındaki ilişkiyi işliyorlar diyelim. Çocukla birlikte bu konuda hipotez oluşturmak ve bunu test etmek için neler yapmanız gerektiğini düşünmelisiniz.

 

Çocukların fiziki olarak okula gitmemelerinin yarattığı psikolojik ve sosyolojik etkiler hakkında neler söylersiniz?

Çocukların okula gitmemesi tek başına problem değil. Çocukların evde kalmaları problem olabilir. Aslında hiçbir olay tek başına problem değildir. Olaya yüklediğiniz anlam önemlidir. Sevinç Atabay hocam bu süreci ikiye ayırdı. Bu süreci karantina olarak geçirenler olumsuz etkilenir ama kuluçka olarak geçirenler mutlu çıkar. Mesela ben kuluçka olarak geçirdim. Kitap yazdım, projelerimi yaptım, sürekli çalıştım. Çocuklar bunu karantina dönemi olarak geçirdiyse olumsuz etkilendiler.

 

Sizce bu süreçten kimler olumsuz etkilendi?

Öncelikle kaygıları artanlar. Kaygı neden artar? Bir çocuk annesiyle babasıyla ilişkisinde kendini güvende hissetmiyorsa kaygısı artar. Diğer yandan evde belirsizlik varsa çocuk zaten kaygılıdır, bir de dışarıdaki belirsizlik eklendi ve kaygıları yine arttı. Annesiyle babasıyla güvende hisseden çocuklar bu dönemde çok kaygılanmadı. Tabii ki herkes korktu; korku ile kaygı farklı şeylerdir. Korku, otobüs size çarpacakken kaçmanız, kaygı ise ortada hiçbir şey yokken, bana otobüs çarpacak diye korkmaya başlamanızdır. COVID-19’a karşı kendilerini savunamayacağını düşünenlerin, yani yetersizlik duygusu olanların da kaygıları arttı. Anne baba çocuğun sağlıklı bilgiye erişimini sağlamadıysa, açıklamalar yapmadıysa, özellikle çocuğuyla beraber haber izlediyse kaygısı yine arttı. Haberler zaten abartı üzerine kurulu. Bu döneme yüklenen olumsuz anlam da çocukların psikolojisini maalesef olumsuz etkiliyor.

 

Bunu düzeltmenin yolları neler?

Çocuğunuzla evde ilişkinizi oyunlar, sohbetler, etkinlikler yoluyla ya da evde belirli düzeni sağlayarak güçlendirebilirsiniz. Bu da rutinlerle, kurallarla, alışkanlıklarla olur. Çocuğunuzun COVID-19’a karşı yeterliliğini artırarak çocuğun bu süreci olumlu yorumlamasını sağlayabilirsiniz. 

 

Online eğitim sürecini çocuklar için kayıp bir dönem olarak değerlendirmek doğru mu?

Sosyal ve duygusal açıdan kayıplar olacaktır ama anne ve baba çocukla ilişkisini güçlendirerek, etkinlikler yaparak ve açık hava buluşmalarıyla bunu minimize edebilir. Çocuklar zaten okulda çok bir şey öğrenmiyorlar; ezberliyorlar. Yukarıda bahsettiğim öğrenme ortamını yaratırsanız bu bir yıl çocuk için artı olacaktır.

 

Pandemi sonrası eğitimin geleceği nasıl olacak? Çocuklar için uzaktan eğitimin mümkünlüğüne inananlardan mısınız?

Biz bu dönemde çok zorlandık. Ama hiyerarşinin olmadığı kültürler zorlanmadı, zaten çocuklar kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu aldığı için bir öğretmenin onlara baskı yapmasına ihtiyaç duymuyor. Bu anlamda onlar daha avantajlıydı. Dünya şuraya gidiyor: Okuduğum okul aldığım bazı derslerde güçlü, bazılarında zayıf, diyelim. Ben o zayıfı kapatmak istiyorum. Başka okula gidemeyeceğim ama başka okul güçlü yanlarını online olarak zaten herkese sunuyor. Yani ben istediğimi bildiğim zaman dünyanın her yerinden bilgiye ulaşabiliyorum ve bu artık çok önemli bir beceri. Pandemiyle beraber bu yaklaşım Türkiye’ye de oluşmak zorunda kaldı. Bunun çok olumlu olduğunu düşünüyorum.

 

Pandemiyle birlikte eğitim süreçlerinde olduğu gibi pek çok değişim yaşandı. Muhtemelen sizin verdiğiniz eğitimlerde de değişim olmuştur. Dijital öğrenme süreçleri yetişkinlerin hayatında nasıl bir etki yaratıyor sizce?

Bu bilinmez bir dönem, kimse nasıl davranacağını bilmiyor. Sıra dışı dönemlerde insanlar kendi eksikliklerini fark eder. Bu süreci nasıl yöneteceklerini bilmiyorlardı. O zaman öncelikle bilgi ihtiyacı ortaya çıktı. İkincisi, evde kaldıkları için, normal şartlarda bilginin online’da da öğrenilebileceğini keşfettiler. Üçüncüsü, bu süreçle beraber yeni bir bilgiye ulaşma ihtiyacı duyuldu ve bunu da online ortamlarda bulabildiler; bence yetişkinler online ortamların gücünü keşfettiler. İnsanlar kendilerine sunulan fırsatlar olduğunu keşfettiler.

 

Hem bu eğitimleri hem de verdiğiniz eğitimleri göz önünde bulundurursanız sizce yetişkinlerde davranış değişikliği yaratılabilir mi?

Sadece seminerlerle davranış değişikliği yaratmak zor ama zaten hazır olan bazı insanları tetiklemiş oluyorsunuz. Onlar kendi sorumluluğunu alıp değişiyorlar. Bence yüzde 20 zaten değişmeye hazır, onları birilerinin dürtmesi lazım. Bu riske karşı Anne Baba Okulu’nu oluşturdum; 12, 24 ve 36 saatlik üç modülden oluşuyor. Aynı zamanda Parentwiser isimli bir uygulama yaptım. Bu sayede insanların direkt değişebildiğini gördüm. Değişebilmeniz için ilk önce kendinizi analiz etmeniz, yaptığınız hataların ve doğru yaptıklarınızın nedenini keşfetmeniz, kendinizi gözlemlemeniz lazım. Uzun süre yapılan Anne Baba Okullarında sonuç alındığını, çocuğun dönüşümünü gördüm. Yani çocuk daha mutlu, daha huzurlu oluyor; ısırıyorsa, altını ıslatıyorsa bunlar ortadan kalkıyor.

 

Eğitim hayatından ve ebeveynlerden biraz da iş hayatına yönelelim. Bu dönemde liderlik etmek de pek çok meziyet gerektiriyor. Özellikle uzaktan çalışanları da yönetme sürecini göz önünde bulundurarak liderlere neler önerirsiniz?

Eskiden lider, her şeyi bilen ve süreci yöneten otoriteydi. Artık dünya değişti. Bilgi çok çeşitlendi, kültürel yapı ve kuşaklar çeşitlendi. Yeni kuşaktan biri sizin bilmediğiniz herhangi bir konuyu bilebiliyor. Ayrıca bizim jenerasyon annemizden babamızdan ilgi, sevgi talep edemiyordu, yeni jenerasyon bunu talep etmeye başladı. O zaman çalışanların duygusal ihtiyacını karşılaşama söz konusu oldu. İlkokul çocuğu bile annesine benim haklarım var, sen benimle böyle konuşamazsın, diyor. Bu nedenle günümüzde dağıtılmış liderlik (distributed leadership) modeli öne çıkıyor. Artık talimat veren değil, soru soran, otoriteyi paylaşan, kendini diğerleriyle eş değer gören kişi lider. Yeni modelde otorite ve güç değil, etki var. Hiyerarşik değil, dağıtılmış bir yapı var.

 

Pandemi iş hayatımızı bambaşka boyutlara taşımaya devam ediyor. Bu dönemde çalışanlara motivasyonu yüksek tutmak için neler önerirsiniz?

Motivasyonu canlı ve yüksek tutmanın pandemiyle çok ilgisi yok, diye düşünüyorum. Burada da çocuklar için söylediğimiz konuya geliyoruz. Sizde bir yara varsa ve farkındalığınız yüksekse o yaranın farkına varıyorsunuz ve onu iyileştirmeye çalışıyorsunuz. Ama farkındalığınız yüksek değilse veya onunla baş edemeyeceğinizi düşünüyorsanız o yaradan hep kaçıyorsunuz. Kendinizle yüzleşmekten kaçıyorsunuz. Sürekli çalışarak, film izleyerek, sosyal medyada zaman geçirerek, spor yaparak, sosyalleşerek oyalanıyorsunuz. Ama bu süreçte kendinizden kaçamadınız. Kaçtıklarınızla yüzleştiğiniz için kaygınız arttı, depresif davranışlar ortaya çıktı ve doğal olarak motivasyon düştü. Bu süreçte motivasyonunuzu nasıl yükseltebilirsiniz? Eksik yanlarınıza değil, güçlü yanlarınıza odaklanarak; tutkularınızı bularak, kendinizi keşfederek, benim yaptığım gibi bir şeyler üreterek. Tabii bir de “İnsanların hayatına nasıl dokunabilirim?” sorusunu kendinize sorarak motivasyonunuzu artırabilirsiniz.

 

Dr. Özgür Bolat kimdir?

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Fulbright ve Türk Eğitim Vakfı bursu ile Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Türkiye’ye dönüşünde Boğaziçi Üniversitesi’nde iki yıl öğretim görevlisi olarak çalıştı. Doktora derecesini Cambridge Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden aldı. 2007-2008 yılını MIT Sloan School of Management’ta liderlik alanında doktora dersleri alarak ve araştırma yaparak geçirdi. 2007’de Yeni Zelanda’da yapılan uluslararası bir konferansta En İyi Genç Araştırmacı ödülünü aldı. Hürriyet Gazetesi’nde 12 yıl köşe yazarlığı yaptı. Şu anda mutluluğun, başarının ve liderliğin psikolojisi konularında şirketlerde ve okullarda konuşmalar ve çalıştaylar yapıyor. Geliştirmiş olduğu Yetenek Yönetimi Envanteri’yle şirketlere danışmanlık sunuyor. Aynı zamanda Dove Özgüven Projesi’ni ve Google Dijital Ebeveynlik Projesi’ni yürütüyor, kurduğu Anne Baba Okulu aracılığıyla ebeveynlere mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmenin prensiplerini anlatıyor.

 

Paylaş

Eğitim bilimci Dr. Özgür Bolat’la Pandeminin çocuklarımıza ve iş yaşamımıza etkileri üzerine