Yeryüzünde bir cennet: Antalya

Doğal güzelliklerine, antik kentlerine ve tarihi kalıntılarına meraklı binlerce turisti ağırlamaya hiç ara vermeyen Antalya’nın her köşesi, çok eski zamanlardan bir sayfa gibi…

Helenistik dönemde Bergama Kralı II. Attalos, askerlerine, “Gidin ve bana yeryüzündeki cenneti bulun!” der. Bunun üzerine askerler, bugünkü Antalya’yı bulurlar ve buraya bir liman kenti inşa edilir. Kentler giderek çoğalsa da Antalya, Akdeniz’in incisi konumunu korur. Asırlar içinde Likyalılar, Lidyalılar, Pamphylialılar, Bergamalılar, Yunanlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlıların yolu Antalya’dan geçer. Hem doğal güzellikleriyle hem de dopdolu tarihiyle dün de bugün de ilgi odağı olan bu kentin uğrak noktalarına mercek tutmaya çalıştık.

 

Şelaleler

Antalya denince akla gelen doğal güzelliklerin ilk sırasında bulunan Düden Şelalesi, şehrin merkezine on kilometre uzaklıkta, Kepez Şelale Mahallesi’nde konumlanıyor. MÖ 334-333 yıllarında Antalya’daki antik kent Pamphylia’yı ele geçiren Büyük İskender’in bu bölgeden geçerken atlarına su içirdiği söyleniyor. Lara Plajı yolundaki Aşağı Düden Şelalesi, 40 metre yükseklikteki falezlerden denize dökülüyor. Bölgenin en önemli turizm kaynaklarından Manavgat Şelalesi ise ırmak sularının dört metrelik bir falezden dökülmesiyle oluşuyor.

 

Kanyonlar

Antalya’nın bir diğer coğrafi zenginliği de birbirinden güzel kanyonları. Buz gibi çayıyla Selge Antik Kenti’nin aşağısında kalan Köprülü Kanyon, kaynağı Isparta’dan başlayan akarsuyun Antalya’ya dek uzanıp denize dökülmesiyle oluşuyor. Saklıkent Kanyonu, yamaçlarına yapılan küçük yol ve köprülerden geçilerek ziyaret edilebiliyor; iç taraflara ilerleyebilmek için suyun içinden yürümek gerekiyor. Rivayete göre bu kanyon, 25-30 yıl önce bir çoban tarafından keşfedilmiş: Sürüden ayrılıp kaçan keçinin peşine düşen çoban, onu bu kanyonda bulmuş. Toroslar manzarasıyla büyüleyen bir diğer doğal güzellik Sapadere Kanyonu ise şelalenin döküldüğü yerde oluşan soğuk doğal havuzuyla dillere destan.

Plajlar

Antalya’yı Antalya yapan özelliklerinden biri de çok sevilen plajları. Hem denize girmek hem kalıntıları gezmek için Olimpos Plajı ideal; buraya Olimpos Antik Kenti içinden, dereyi takip ederek gidiliyor. Türkiye’nin en uzun kumsalını görmek isteyenler, Patara Plajı’nı tercih edilebilirler. İki plaj da caretta caretta’ların yaşam alanı olduğu için dikkatli davranmak şart.

 

Mağaralar

Antalya’da kapısından geçince tarihin kalbine götüren mağaralar da mevcut. Altınbeşik Mağarası, Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın üçüncü büyük yer altı gölünü saklıyor. Mağaranın girişinden başlayan gölün ortasında doğal kaya köprüsü, sonunda ise 44 metrelik traverten var. Türkiye’nin, içinde insan yaşamış en büyük mağarası Karain; Yontma Taş Devri’ne kaynaklık ediyor. Alanya’daki 15 bin yıllık Damlataş Mağarası’nı ise yılda dört bin astım hastası ziyaret ediyor.

 

Antik kentler

Denizden ulaşım olanağı sayesinde stratejik bir önemi olan Antalya; Hitit, Yunan, Roma gibi birçok antik uygarlığın beşiği konumundaydı. Bu uygarlıkların kalıntılarının büyük kısmı bugüne kadar ayakta kalabilirken bazılarından sadece izler var. Arykanda, Aspendos, İotape, Kale-Simena, Letoon, Olimpos, Patara, Perge, Phaselis, Selinus, Sillyon, Syedra, Termessos ve Xanthos; Antalya’da ziyaret edebileceğiniz antik kentler.

 

Müzeler

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan kentteki kazı çalışmalarında çıkarılan eşsiz buluntular, müzelerde sergileniyor. Antalya Müzesi, 30 bin metrekarelik alanı kaplıyor; Likya, Pamphylia ve Pisidia’nın kültürel mirasının önemli bir kısmı, bu müzenin sorumluluğunda. Eser zenginliği bakımından ilgi gören Alanya Arkeoloji Müzesi’nde; Selçuklu, Osmanlı ve erken Cumhuriyet yıllarından mezar taşları, İslami yazıtlar, Roma sütun başlıkları ve 2. yüzyıldan kalan Herakles Heykeli sergileniyor. MS 5-6. yüzyıldan kalan antik agoradaki hamamın restore edilmesiyle kurulan Side Müzesi’nde; Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden yazıtlar, heykeller, lahitler, sunaklar korunuyor.

 

Likya Yolu

Üzerinde Antalya’nın birçok antik kentini barındırdığı için turistlerin ilgisini çeken Likya Yolu, Fethiye’den başlayıp Antalya’da son bulan tarihi bir yürüyüş rotası. Yol üstünde yerlilerin yaşadığı köy evleri, kamp yapılacak harika alanlar ve antik kentler bulunuyor. 535 kilometrelik Likya Yolu’ndaki Gelidonya Feneri’nden Türkiye’de görülebilecek en güzel manzaralardan biri izlenebiliyor.

 

Hadrian Kapısı

Eski Antalya kenti ve limanını kuşatan surlar üzerindeki kapılardan günümüze kalan tek kapıdır Hadrian. Anlatılanlara göre MS 130’da Roma İmparatoru Hadrianus, Antalya’ya ayak basıyor ve bu önemli ziyaretin anısına Hadrian Kapısı inşa ediliyor. Üç Kapılar ismiyle de bilinen dört ayaklı, üç girişli kapının tavanlarında, kabartmalı süslemeler yer alıyor.

 

Kekova Bölgesi

Antalya’nın gizemli duraklarından belki de en ilginci, batık şehirleriyle meşhur Kekova. Bu bölge, üç köyden oluşuyor: Kale, Çevreli ve Kapaklı. Burada su içinde kalan Likya lahitleri, bir rıhtım, Orta Çağ kalesi içinde kayaya oyulmuş tiyatro, sarnıçlar ve antik mezarlar var. Kale Köyü’nün karşısındaki Kekova Adası’na tekneyle ulaşılıyor; adanın her tarafında kalıntılar bulunuyor. Kıyısından yürürken evlerin suya gömüldüğü, merdivenlerin denize indiği görülüyor.

 

Yivli Minare Külliyesi

Şehirdeki diğer bir durak; cami, medrese, türbe gibi Selçuklu yapıtlarını bir araya toplayan Yivli Minare Külliyesi. Külliyedeki en ilginç eser, şüphesiz Yivli Minare. Antalya’daki ilk İslam yapılarından 38 metrelik minareye 90 basamaklı merdivenle çıkılıyor. 1372’de inşa edilen Yivli Minare Camii ise Anadolu’daki çok kubbeli cami türünün en eski örneği.

 

Alanya Kalesi

Antalya’da Helenistik dönemden bugüne kalanlardan biri de Alanya Kalesi. Bugüne kadar en iyi korunabilen kaleler arasında bulunan yapı, 83 kuleye ve 6,5 kilometre uzunluğa sahip. 1221’de kenti ele geçiren Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad, kaleyi yeniden yaptırmış. Orta Çağ’da surların içinde yer alan kentte su ihtiyacını karşılamak için yapılan 1.200 adet sarnıç, bu kaleyi daha da ilgi çekici kılıyor.

 

Alara Han

Yüzyıllardır bir liman kenti olan Antalya’da yolcular için inşa edilen yapılar, şehrin misafirperverliğini yansıtıyor. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan ve 1231’de kesme taşlardan yaptırılan Alara Han, Anadolu Selçuklu Hanları içinde eş odaklı planı temsil ediyor. Orta kısmı konaklamaya gelen misafirlere ayrılan hanın iç kısmında koridor, kenarlarında odalar bulunuyor. Yolcuların hayvanları için ayrılan kısımlar da mevcut.

 

Antalya mutfağı

Antalya mutfağına özgü birçok yemek bulunuyor. Bunlardan domates çivesi; domates, biber, soğan ve bazen de patlıcan eklenerek yapılıyor. Toros salatası; patlıcan, kırmızı biber, kıyılmış nane, fesleğen ve sarımsağın; sirke, limon suyu ve zeytinyağıyla harmanlanmasıyla hazırlanan oldukça hafif ve lezzetli bir salata. Hibeşi; tahin, sarımsak, limon suyu ve kimyondan oluşuyor. Bunların yanı sıra kentin en ünlü yöresel lezzetlerinden olan tahinli piyaz, Antalyalıların göz bebeği turunç reçeli ve yanık dondurma Antalyalılara özgü lezzetlerdir.

 

Nerede yemeli?

Yöresel lezzetleri kent merkezinde veya ilçe sokaklarında kolayca bulabilirsiniz. Fakat en sevilen yemeklerden tahinli (taratorlu) piyazı Aksu’da köfte eşliğinde yemeden, ayrıca Korkuteli veya merkezdeki Akdeniz Pastanesi’nden yanık dondurmayı denemeden Antalya’dan ayrılmamalısınız.

Antalya usulü tahinli piyaz

Malzemeler

2 su bardağı haşlanmış kuru fasulye 1 adet kuru soğan

1 adet domates

1 tutam maydanoz

2 adet haşlanmış yumurta

 

Tarator için

3 yemek kaşığı haşlanmış kuru fasulye 1 çay bardağı tahin

3 diş sarımsak

Yarım çay bardağı elma sirkesi Yarım adet limon suyu

Yarım çay bardağı zeytinyağı Kimyon, tuz

 

Yapılışı

•          Fasulyeleri bir gece önceden ıslatın.

•          Fasulyeleri 10 dakika düdüklü tencerede haşlayın.

•          Tarator sosu için haşlanmış fasulyeden 3 yemek kaşığı alıp çatalla ezin.

•          Tahin, sirke, limon suyu, baharatlar ve rendelenmiş sarımsakla robotta çekin.

•          Karışımın boza kıvamından ince olmasına özen gösterin.

•          Gerekirse haşlanmış fasulyenin suyundan ilave edin.

•          Sosu kuru fasulyeye ekleyip karıştırın.

•          Soğanları yarım ay şeklinde doğrayın.

•          Domatesleri küp küp kesin.

•          Tüm malzemeleri karıştırın.

•          Haşlanmış yumurtaları dilimleyerek ekleyin.

•          Kıyılmış maydanozla piyazınızı süsleyin.

İGSAŞ Ar-Ge Laboratuvar Uzmanı Yalçın Öz, Antalya’yı anlatıyor…
 

Sizce Antalya’da en güzel yer neresi?

Aklıma ilk gelenler, Konyaaltı sahili ve Kaleiçi. Konyaaltı sahili 8 mavi bayraklı bir plaj; mavinin huzur veren ruhuna sahip. Kaleiçi ise denizin, tarihin ve doğal güzelliklerin kesiştiği noktadır. Merkezi kadar ilçelerinin de ayrı bir güzelliği var. Alanya Kalesi’nden Manavgat Şelalesi’ne, Kaş’ın doğal plajlarından Aspendos Antik Tiyatrosu’na, Olimpos ile Adrasan koylarına  kadar saymakla bitmeyen tarihi ve doğal güzellikleri bulunuyor.
 

Antalya’yı ziyaret etmek isteyenlere neler önerirsiniz?

Her mevsimde çekiciliğini ortaya koyan Antalya, gerek Saklıkent’teki kayak merkeziyle gerekse de doğal koyları, yeşilin ve mavinin buluştuğu serin yaylaları, tarihi ve turistik güzellikleriyle ağırlar misafirlerini.
 

“Antalya’ya gelirseniz burayı mutlaka görün!” dediğiniz bir yer var mı?

Antalya’nın ruhunu yansıtan Kaleiçi’ni, Kaş’taki Kaputaş ve Patara plajlarını, Kekova batık şehrini, Manavgat Şelalesi’ni, Aspendos ve Side antik kentlerini, Alanya Kalesi’ni görmeden gitmeyin!
 

İGSAŞ Antalya Fabrikası’nın bu kentte yer alması hakkında neler söylersiniz?

78 milyon hektarlık Türkiye’de, tarım alanları yüzde 36’lık bir paya sahip. Bu alanın yaklaşık 750 bin dekarında örtü altı üretim yapılıyor. Örtü altı yetiştiriciliği (seralar ve alçak plastik tüneller) bu grupta önemli bir yer kaplıyor. 2015 verilerine göre örtü altı üretim alanı, 617 bin dekarın üzerinde, üretim miktarı ise yaklaşık yedi milyon ton. Ülkemizde örtü altı yetiştiriciliği ekolojik koşullara bağlı bir gelişme gösterdiğinden yaklaşık yüzde 90’ı Akdeniz kıyısında yoğunlaşıyor. Sera topraklarının bitki ömrü uzun ve verimi yüksek olduğundan suda eriyebilen gübre ihtiyaçları oldukça fazla. Liman yakınlığı ve nakliye avantajından dolayı özel gübre üreticilerinin büyük çoğunluğu Antalya’da bulunuyor.

 

 

Paylaş

Yeryüzünde bir cennet: Antalya