Modanın ve tasarımın başkenti: Milano

İ Saloni Milano Mobilya Fuarı için ziyaret ettiğimiz Milano’nun tarihi yapısına, kıymetli sanat eserlerine, alışveriş kültürüne ve leziz yemeklerine mercek tutuyoruz.

 

İtalya’nın kuzeyinde bulunan Lombardiya bölgesinde yer alan ve moda şehri olarak bilinen Milano, dünya çapında görülmesi gereken pek çok sanat eserini bünyesinde barındırmasıyla meşhur. Tarihi yapılarıyla da adından sıkça söz ettiren şehrin ilgi gören mimarileri yılın her günü turistlerin ziyaretine açık. Bir yanıyla görkemli bir şekilde tarihi yansıtan bir yanıyla da günlük yaşamı içine alan şehir, modern ve klasiğin diyalektiğini ortaya çıkarıyor. Kendine has tarzıyla neredeyse herkesi büyüleyen Milano’yu keşfe çıkıyoruz...

 

Milano Katedrali

Avrupa’nın en büyük dördüncü katedrali olan Milano Katedrali, şehrin simgesi durumunda. Katedral için Milano’nun en turistik yeri denilebilir. 1386 yılında yapımına başlanan katedralin inşası tam 500 yıl sürmüş. 11.700 metrekarelik bir alana sahip Milano Katedrali, şehrin en büyük yapısı. Ayrıca İtalya geleneklerine göre Milano’da 108,5 metre yüksekliğinde olan Milano Katedrali’nden daha yüksek bir yapı inşa etmek yasak. Katedralde Rönesans dönemine ait sanat eserlerini ve mumyaları görmek mümkün. Katedralin çatısı ise ayaklarınızın altına serilen, enfes bir Milano manzarası sunuyor.

 

La Scala

La Scala adıyla anılan dünyaca ünlü opera binası, içinde bir de tiyatro müzesi barındırıyor. 1778 yılından beri sanata kollarını açan bina, tüm ihtişamıyla görenleri kendine hayran bırakırken kurallarıyla sanata saygı duyulması gerektiğini hatırlatıyor. Katı kuralları dilden dile dolanan bu yapıda gerçekleştirilen gösteriler mutlaka gece yarısından önce bitecek şekilde ayarlanıyor. Uzun sürecek bir temsil varsa başlangıç saati olabildiğince erkene alınıyor. Eserler sahnelenmeye başlandıktan sonra binanın tüm kapıları kapatılıyor. Bileti olanlar dahi içeriye alınmıyor. Sezon ise her yıl 7 Aralık’ta açılıyor. Kurallara rağmen La Scala’daki temsillerin biletleri hemen tükeniveriyor. Bu görkemli salonda bir etkinliğe katılmak istiyorsanız her daim takipte olmanız gerekiyor.

 

Vittoria Emanuele II Galerisi

Dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden biri sayılan Vittoria Emanuele II Galerisi, adını İtalya’nın ilk kralından alıyor. Modanın kalbi olan bu alışveriş merkezi bildiklerimize pek benzemiyor. Adeta bir müze görünümüne sahip Vittoria Emanuele II Galerisi, duvarlarındaki eserler ve mimari yapısıyla alışverişe gelenleri şaşırtıyor. Mağazalar için koşturanlar bile kendilerini bu yapının fotoğrafını çekerken buluyorlar. 1865-1877 tarihleri arasında inşa edilen alışveriş merkezinin cam tavanlı olması yapıldığı dönemin önemli tasarım yeniliklerinden sayılıyor.

 

Santa Maria delle Grazie Kilisesi

Elbette Avrupa’nın her yerinde olduğu gibi Milano’da da birçok kilise bulunuyor. Fakat Santa Maria delle Grazie Kilisesi’ni diğerlerinden ayıran bir durum var: Leonardo Da Vinci’nin meşhur“Son Akşam Yemeği”adlı eseri, bu kilisenin yemekhanesinin duvarında bulunuyor. Resmi görmek isteyenler 20-25 kişilik gruplar halinde kiliseye alınıyor. Milano’ya gidip bu eseri canlı görmeden olmaz diyenleri şimdiden uyaralım: Kilise ziyareti için biletler internetten alınıyor. Biletlerin hızla tükenebildiğini söylememiz kimse için şaşırtıcı olmayacaktır.

Milano Heykel Mezarlığı

1800’lerin başında tasarlanan Milano Heykel Mezarlığı, kapısından girildiğinde bir heykel müzesini geziyormuşsunuz hissi veriyor. İçinde çoğunlukla yazarların, ressamların, müzisyenlerin, aristokratların gömülü olduğu bu mezarlığa halk arasında zengin mezarlığı deniyor. Kimisi büyük kimisi minimal bu anıtların her biri tasarım harikası!

 

Basilica di Sant’Ambrogio

379-386 yılları arasında inşasının tamamlandığı söylenen ve Milano’nun en eski manastırı olan Basilica di Sant’Ambrogio 9. yüzyıldan itibaren devamlı değişime uğramış. Şu an Roma dönemi mimarisine yakınlığıyla dikkatleri üzerine çeken manastırın en büyük özelliği, içinin oldukça sessiz olması. Burası için sesi yutan bir yapı demek oldukça yerinde.

 

Porta Venezia

Porta Venezia, Milano’nun bina tasarımlarıyla ünlü bölgesi. Zarif süslemelerle şıklık kazandırılmış binalar, sokaklara ayrı bir hava katarak müdavimlerini oluşturmuş durumda. Milanoluların uğrak mekanlarının bulunduğu bu bölge; restoran ve kafeleriyle her gece ışıl ışıl. Porta Venezia sokaklarında yapacağınız akşam yürüyüşü, kendinizi Milano’nun yerlisi gibi hissetmenizi sağlayabilir.

Sforzesco Şatosu

15. yüzyıldan kalma bir kale olan Sforzesco Şatosu tam yedi farklı müzeye ev sahipliği yapıyor. Burada antik çağ sanatlarını ve resim galerilerini uzun uzun gezmeniz mümkün. Şatonun bahçesi olan Sempione Park da görülmeye değer güzellikte. Parkın içinde doğa yürüyüşleri ve piknik yapabileceğiniz mesire alanlarının yanında akvaryum, spor stadyumu gibi aktivite noktaları da bulunuyor.

Yıldız Entegre İletişim Birim Yöneticisi Melike Alkan, Milano’yu anlatıyor...

Daha önce Milano’ya gitmiş miydiniz?

Birkaç kez turistik amaçla bulundum, ancak Yıldız Entegre’yle birlikte Tasarım Haftası’na ilk katılışım oldu. Mimar ve tasarımcılardan oluşan geniş bir ekiple dolu dolu beş gün geçirdik. Dünyaca ünlü İ Saloni Milano Mobilya Fuarı‘nda dünyaya yön veren trendleri yakından deneyimleme fırsatı bulduk, gelişim alanlarımızı gördük. Benim için çok özel bir deneyim oldu.

 

Milano seyahati esnasında nereleri görme fırsatı buldunuz?

Milano denilince tarihten sanata, yemekten alışverişe, tasarımdan modaya kadar akla birçok konu geliyor. Bu büyülü şehir, tüm bunları bir arada deneyimleme fırsatı sunuyor. Şehrin kalbi Milano Katedrali’nin olduğu yerde atıyor. Meydanda devasa bir gotik kilise ve Avrupa’nın en eski alışveriş merkezi kabul edilen Vittorio Emanuele II Galerisi var. Bunlar şehrin ikonik iki mimari yapısı. Meydandaki galerinin içinden geçerek La Scala’nın bulunduğu noktaya ulaşıyorsunuz. Dilerseniz şehrin en ünlü caddelerinden biri olan Via Monte Napoleone’de gezebiliyorsunuz.

 

En çok nereyi beğendiniz?

Beni en çok etkileyen yerlerden biri Santa Maria delle Grazie’deki, Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” eseri oldu. 1495’ten günümüze birçok tarihi olaydan sağ çıkmayı başararak gelebilmiş. Eser, Leonardo da Vinci’nin zekasının bir yansıması niteliğinde, şifreleri hâlâ tam olarak çözülememiş. Tabii bu kadar önemli bir eseri görmek için günler hatta belki haftalar öncesinden rezervasyon yaptırıp biletinizi almanız gerekiyor. Size verilen zamanda orada olmanız lazım. Ortamın nem dengesinin korunması ve hava sirkülasyonu olmaması için küçük gruplar halinde içeri giriyorsunuz. İtalyanların tarihe ve kültürel miraslarına verdikleri değere hayran olmamak mümkün değil.

 

Milano’yu tekrar ziyaret etmek ister misiniz?

Her Tasarım Haftası etkinliği ayrı bir deneyim. Bu dönemde Milano’nun çeşitli bölgelerinde hem önemli sanatçıların eserleri sergileniyor hem de şehir dünyaca ünlü İ Saloni Milano Mobilya Fuarı’na ev sahipliği yapıyor. Bu atmosferi yeniden yaşamak için bu özel haftada şehri bir kez daha ziyaret etmek isterim.

 

Milano’ya gideceklere neler önerirsiniz?

Milano karasal iklimi dolayısıyla yazın çok sıcak, kışın çok soğuk oluyor. Bu sebeple şehrin ilkbahar veya sonbaharda ziyaret edilmesini öneririm. Mümkün olduğunca yürüyerek gezilmeli, böylece şehrin her köşesi keşfedilebilir. Yanınızda götüreceğiniz kıyafet ve ayakkabıları mümkün olabildiğince rahat tercih edin, derim.

 

Yeme-içme konusunda önerileriniz var mı?

Burayı ziyaret edenlerin Lombardiya bölgesine özel lezzetleri mümkün olduğunca deneyimlemelerini öneririm. Bunların başında risotto ve tabii cotoletta geliyor.

YEMEK KÜLTÜRÜ

 

İtalya’nın her bölgesi mutfağıyla ünlü! Öyle ki ülkede toplam 16 tane Michelin yıldızlı restoran bulunuyor. Milano da geleneksel İtalyan lezzetlerini tatmak isteyenleri kendine çeken İtalya şehirleri arasında yer alıyor. Hamur işi ağırlıklı yemek kültürüne sahip olan İtalya’nın Milano klasiği, Luini. İçi dolgulu hamur kızartmaları olan Luini’ler öyle lezzetli ki tadına doyulmuyor. İtalyan salataları ve dondurmayla ünlü restoranlar da Milano’nun hemen hemen her sokağında mevcut. Gelelim makarna ve pizzalara... Evet, dillere destan olmuş İtalyan pizzası bahsedildiği kadar leziz. Dolgun hamuru ve bol peyniriyle bir dilimi bile oldukça doyurucu! Makarnalar ise farklı sos çeşitleriyle servis ediliyor. Canınız tatlı isterse tiramisu ilk tercihiniz olmalı.

Paylaş

Modanın ve tasarımın başkenti: Milano