PARA POLİTİKALARININ DEĞİŞİMİ
Dünya ekonomisiyle başlayalım… Salgınla birlikte değişen/dönüşen dünya ekonomisinin halihazırdaki durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Salgın dönemi dünyada birçok şeyi değiştirdi; bunların arasında mali politikalar da var. Bütün dünyada öncelik şirketleri korumak oldu haliyle çünkü bu geçici sürecin sonunda, bir aşamada insanlar çalışma hayatına döndüklerinde çalışabilecekleri şirketleri olması lazım; bütün merkez bankaları bunu kurmaya çalıştı. Hayat normalleşmeye başladığında devreye alınan ciddi parasal genişlemenin ve ertelenmiş talebin etkisiyle çok ciddi artan bir enflasyon ortaya çıktı. Büyümeler geri döndü, bir önceki yılki kaybın önemli bir kısmı telafi edildi ama yan etki olarak biraz daha yapışkan, enflasyonist ortam bir süre daha devam edebilecek. Dolayısıyla dünya şu anda bunu çözmeye çalışıyor. Çok genişleyici para politikalarının normalleşmeye başladığı, varlık alımlarının azaltıldığı, insanların kendilerini sonraki döneme hazırlamaya çalıştıkları bir dönem; dünyada olan şey aslında bu. Çin, krize en hızlı girip krizden en hızlı çıkan konumda. Amerika biraz daha geriden gelse de istihdam piyasasını önemli ölçüde toparladı; salgın öncesine göre çok sayıda işsiz olsa da kapatmaya çalışıyorlar ama genel anlamda Amerika’da işler iyi. Avrupa’nın zaten çok ciddi yapısal problemleri var o yüzden iyileşmesi, Amerika’ya göre biraz daha uzun sürecek. Tedarik krizinden ya da hızlanan talepten kaynaklanan bir yükseliş söz konusu olduğundan Avrupa da biraz daha rahatlamış durumda. Tabii problemli olan yer, gelişen piyasalar; onların kendini toparlaması daha zor. Fon akımlarından önemli ölçüde fayda gördüler ama sıkılaşan ortam, fon akımlarının tersine dönüşüyle de sonuçlanıyor. O yüzden bizim gibi ülkelere, yani gelişen ülkeler evreninin hepsine baktığımızda, Macaristan’ı, Polonya’sı, Brezilya’sı, Rusya’sı, Endonezya’sı, Hindistan’ı… bunların hepsi artık para politikalarını sıkılaştıran taraftalar. Dünyanın nispeten toparlanmaya hazırlandığı, genişleyici politikalardan sonra yükselen enflasyonu yöneteceği bir dönem. Türkiye biraz daha farklı bir politika izliyor; bizde farklı bir ekonomik modele geçişle başka bir tablo var.
Birazcık önümüzdeki süreci konuşalım… Dünyayı nasıl bir 2022 bekliyor?
Zor bir 2022 bekliyoruz. 2021 kolaydı; taşı toprağı altın bir yıl oldu, 2020 ve 2021’de nereye para konulduysa orası ciddi anlamda kazanç getirdi. 2022 biraz daha risk odaklı bir yıl olur, riskleri yönetmeye odaklı bir yıl olur çünkü toparlama yılları böyledir. Çok destekleyici ortamdan az destekleyici ortama geçiş, genellikle birkaç yıl süren nispi sıkılaşmaları beraberinde getirir. 2013 çıkışı da böyle oldu; 2008 krizinden çıkış sonrasında hayatın normalleşme dönemi de acılıydı. Şimdi biraz daha farklı bir tablo, biraz daha farklı bir geri çekilme metodu var. Bir de 2008-2013 döneminde yapılanlar tarih boyunca hiç denenmemişti, o yüzden orada çok el yordamıyla gidilmek zorunda kalınmıştı. Şimdi ekonomi karar vericileri neler olacağını biraz daha iyi kestiren yapıda. O yüzden dünya için risk yönetme açısından daha ağrısız, sancısız ama zor bir yıl olacağını düşünüyorum.
Türkiye’yi önümüzdeki süreçte neler bekliyor?
Türkiye’de para politikasında alışıldık yöntemlerin dışına çıkıldığı için, bilmediğimiz sularda yüzüldüğü için daha zorlayıcı bir ortam olabileceğini düşünüyorum. Eğer bir noktada piyasayla, insanlarla ya da iktisadi yazımla aynı sayfaya dönülürse hayatın normalleşme potansiyelinin yüksek olduğunu, Türkiye’de varlık fiyatlarının inanılmaz ucuzladığını, ayrıca kurda bulunulan seviyenin veya genel anlamda ekonomide konuşulan risklerin de, “Politika hatası yapılıyor olabilir mi?” üzerinden yapıldığını görüyorum. Bir şekilde aynı sayfaya dönülürse düzelmesi hızlı olabilir. Şu anda başka bir politika ve ikna problemi üzerinden yürüyen bir risk fiyatlaması var, bunun dağılması aynı sayfaya dönülmesiyle olacak. Birinci çeyrek sonunda enflasyonun yüzde 55’i geçmesini bekliyoruz Türkiye’de. Politika faizini yüzde 14’te tutmaya devam etmek ise negatif faizin eksi 40 puanı aşması demektir. Türkiye tarih boyunca böyle bir şey yaşamadı, dünyada da bu kadar negatif reel faiz vererek varlığını eski düzeyde tutabilen bir ülke olmadı. Faiz indirimleri devam ederse ya da bulunduğumuz yerde kalsak bile gelecek enflasyon baskısı üzerinden negatif reel faizin büyüklüğü nedeniyle Türkiye daha zorlu bir ortamla karşılaşabilir. Piyasanın şu anki fiyatlamasının belirli bir süre sonra faiz artırımına göre yapıldığını görüyorum. Faiz indirimleri durursa artırım fiyatlaması o kadar ötelenir ama piyasa bunu böyle fiyatlıyor. Siyaseten bu yapılır mı yapılmaz mı, bilmiyorum ama yapılacak olursa, o zaman dönüp, “Hasar nerede oluştu?” , “Yapı nerede düzeldi, nerede düzelmedi?” muhasebesi yapılır. O noktaya gelinememesi durumunda başka bir düzlemde tartışmak gerekir; o politika düzleminin getirdiği enflasyonist ortamı ayrı, bozulan fiyatlama davranışlarını ayrı tartışmak gerekir. Enflasyon öyle bir şey ki bir kere geldi mi çok zor gider. Türkiye üç yıldır üst üste, çok yüksek enflasyonla yaşıyor, üretici fiyatlarında, üç yıllık toplam yüzde 103 artış var. O nedenle enflasyon muhasebesi gelmek zorunda kalacak büyük ihtimalle. Fiyatlama, ücret artışları ve ticaretin gidişatı açısından da insanların eski davranış biçimine dönmesini beklemek zor. Bu politikayla devam edilecekse Türkiye’nin 1990’lı yıllardaki, eski enflasyonist ortam alışkanlıklarına dönme riski var. O yüzden bu bir tercih. Herkesin yönetmesi gereken risk de burası olacak.
İklim krizi, kıtlık gibi konular çok gündemde şu anda. Uzun vadeli düşünürsek bunların ekonomik etkileri nasıl olacak?
Dünyada bu konuda farkındalığın artması Türkiye için ticari tarafta ve özellikle ihracat tarafında çok önemli bir fırsat getiriyor. Avrupa’da Yeşil Mutabakat’a geçilmesi sonrasında oluşan yükümlülükler ve zorunluluklar, birçok Avrupalı şirket için çok yüksek karbon kontratı bedelleriyle sonuçlandı. Bir ürünü Asya’da ürettirmek eskiden hem çok ucuz hem de taşıma maliyeti bu kadar yüksek olmadığı için çok avantajlıydı. Şimdi özelikle oralarda yapılan üretimlerin sürdürülebilirlik, yönetişim ve lojistik açısından problemli yanları var. Dolayısıyla şirketlerin oradaki eski üretim avantajları artık yok. Belli başlı şirketlerin hem coğrafi olarak yakınlığı hem de Türkiye’deki karbon ayak izinin nispeten daha düşük olması nedeniyle üretimlerini buraya kaydırmaya başladığını görüyoruz, bu ileride devam edebilir. Bunun Türkiye’de de sanayi dönüşümü için çok önemli bir avantaj sağlayacağını düşünüyorum. Türkiye’deki büyük şirketler, özellikle holdingler, bu dönüşüm ihtiyacının farkındalar. Siz Türkiye’de çimento, seramik ya da x, y, z ürünlerini üretip Avrupa’da satacaksanız Yeşil Mutabakat nedeniyle bunu çevresel, sosyal ve kurumsal sürdürülebilirlik tanımlarına uygun üretmelisiniz; filtrasyonu ona göre yapmak, üretim metodolojisini ona göre kurmak, çalışma koşullarını buna göre oluşturmak, çevre değerlendirmesini buna göre yapmak zorundasınız. Büyükler zaten bunun farkında ve o dönüşüm için çalışıyorlar. Bizdeki temel sorun, ekonominin ve şirket yapılarının genellikle çok küçük firmalardan oluşması. Avrupa Birliği’nin bu konuda fonları var, EBRD ve IFC gibi kurumların ciddi anlamda destekleyici olduğunu biliyoruz. Biraz fonlamayla, önümüzdeki dönemde buraları yakından izlemek durumundayız. Ben kamunun da bunun farkında olduğunu, hükümetin de bu konuda çok çalıştığını biliyorum. Müktesebat konusundaki uyum aşamasında da fena bir yerde değiliz bence. Hâlâ alınacak çok yol var ama gerek yatırım teşvikleri gerek sağlanan avantajlar gerekse hukuki altyapı açısından ciddi bir esnekliğimiz var. Bunun Türkiye için de iyi bir fırsat oluşturacağını düşünüyorum.
KRİPTO VARLIKLARIN GİDİŞATI NASIL OLACAK?
Kripto varlıklarda tartışmanın gittiği düzlemi doğru bulmuyorum. Bundan sonra varlığını sürdürür mü, sürdürmez mi tartışmasını artık çok geride bıraktığımızı, kripto paraların insanlığın gelecekte kullanacağı, tartışacağı ve ekonomik hayata entegre edeceği bir yapı olarak kabul görmesi gerektiğini düşünüyorum. Şu anda kripto varlıklarla ilgili tartışma tamamen bunların değerinin artışı üzerine kurulu. Bu Merkeziyetsiz Finans (DeFi) ile başladı fakat bu DeFi uygulamaları işin bir bacağı. Arkasından NFT geldi, NFT’lerde mantık aynı ama platform bambaşka. Ne kadar çok insan bir varlık için inançlı bir şekilde para koymaya razıysa bunların fiyatı bu kadar yukarı gidiyor; buradaki tartışma hep değer üzerinden ilerliyor. Bunların arkasından gelen Metaverse de farklı ilerlemiyor. Burada tartışılması gereken konular şöyle; blockchain uygulamalarının normal hayata entegrasyonu, şirketler arası ilişkilere entegrasyonu, akıllı kontratların hayat entegrasyonu… Ben bunları çok değerli buluyorum. Bence bunların üzerine geliştirilmiş uygulamalar ve yapılar varlıklarını sürdürecek. Ayrıca burada otoyol olarak tabir edebileceğimiz, üzerine sistem inşa edilebilen Ethereum, Avalanche veya Solana gibi yapılar varlıklarını muhtemelen güçlenerek sürdürecekler. Burada şunu görmek lazım: Bu şirketlerin çoğu bir içsel değer yaratmıyor. Ne demek bu? Bir şirketin ya da bir işletmenin değerinin ne olduğunu anlayabilmeniz için gelecekte elde edebileceği değeri bilmeniz lazım. Bu değeri bir noktadan sonra bugünkü fiyatlamaya indirip oradan bir değerlemeye ulaşırsınız. Kripto varlıkların çoğunda o içsel değer yok. Bunların çoğu gelecekte blockchain zincirinin herhangi bir noktasında bir şeyi değiştirmeye, tamir etmeye, kolaylaştırmaya dönük fikirler ve çoğu başarısız olacak. Buralara yatırılan paraların da çoğu yok olacak. Ama doğruları, gelişim potansiyeli barındıranlar, varlığını sürdürecek. O yüzden bence kripto varlıklar herkesin yatırım yapacağı bir tür değil, herkesin para kazanmaya amiyane devam edebileceği bir yapı da değil. Warren Buffett’in bir kitabında; “Nasıl çok para kazandım? Bilmediğim hiçbir şeyi alıp satmadım.” diyor. Öğrenip yatırım yapan, aldığı riski üstlenen yatırımcıya hiçbir şey olmaz; ne alıp sattığınızı mutlaka bilmeniz lazım. Bu hisse senedi alırken de kripto varlıklarda da aynı. Buna girerken hayatın neresini değiştirmeye talip olduğunu, büyüklüğünü ve içeriğini bilmenizde fayda var. Bugün bir şaka parası, bir anda size bire iki bin, bire üç bin kazandırabiliyor; bu çok anormal ve sürdürülebilir değil. Bir kişinin şakasıyla yürüyen bir şeyin herhangi bir değer barındırması çok inanılmaz geliyor bana ama böyle yürüyen bir piyasa var. İnsanlar riskin farkında oldukları, kaybetmeye razı oldukları parayla işlem yaptıkları sürece bir problem olmaz ama evi, barkı satıp “kriptoya basmak” yürüyecek bir sistem değil tabii ki.