Dünyayı Müzikle Ortaklaştırmak
“İnsanı insan yapan hangi nitelikleridir?” sorusu nasıl yanıtlanabilir? Pek çok kişi öncelikli olarak insanın akıllı, hesap yapabilen, öngörülü bir varlık olduğuna dikkat çekecektir. Oysa tüm bu özelliklerinin yanı sıra, insanın aynı zamanda oyun oynayan bir varlık olması modern yaşamın kimi zaman ikincilleştirdiği, hatta unutturduğu niteliklerden biri. Tarih boyunca kimi zaman bir ritüelin kimi zaman kişisel bir eğlencenin ya da toplumsal bir etkinliğin ögelerinden biri olarak karşımıza çıkan müziğin ve enstrüman kullanımının gelişimini bu “oyun oynayan varlığın” tarihinden ayrı düşünmek ne mümkün! Gitar da insanın dünyayla ve o dünyayı paylaştığı insanlarla gündelik gereksinimlerin ötesine geçecek bir şekilde iletişim ve bağ kurmasının, deneyimlerini paylaşmasının en etkili yollarından biri olan müziğin geçmişinde köklü yer edinen bir enstrüman olarak vazgeçilmez öneme sahip. Yüzyıllar boyunca her coğrafyada farklı bir görünüm ve nitelik kazanarak dönüşen ve gelişen bu enstrüman, insanın oyun oynayan, yaratıcı ve duygu yüklü yönünün ortaya çıkmasını sağlayarak çok yönlülüğün gelişimini mümkün kılıyor hâlâ. Yıldız Demir Çelik Laboratuvar Teknikeri Ufuk Doğan, gitar çalmanın hayatına sunduğu katkıları anlatıyor.
MÜZİĞİN OLDUĞU YERDE MUTLUYUM
İlkokul birinci sınıfta başlamıştım şarkı söylemeye. Zonguldak’ta okuyordum. Öğretmenim beni koroya almıştı. Tek başıma şarkı söyleyince öğretmenim müziğe yeteneğim olduğunu keşfetti ve beni bir enstrüman çalmaya yönlendirdi. Babam madenciydi, emekli olunca da Kocaeli’ne taşıdık ve enstrüman çalma konusu biraz askıda kaldı. 6. sınıfta bir öğretmenimin teşvikiyle bağlama çalmaya başladım. 3-5 yıl sonra bağlamanın tarzıma uygun olmadığını fark ettim ve gitara yöneldim. Videolar izleyerek öğrendim gitar çalmayı. Zaten bağlama çaldığım için öğrenme sürecim pek zor olmadı.
Önceleri sadece enstrüman çalıyordum. Daha sonra bunu sesimle birleştirdim. Bir arkadaşımla “Kendimizi nasıl geliştirebiliriz?” sorusuna yanıt ararken kendi grubumuzu oluşturduk. Aktif sahne hayatımız yarı profesyonel olarak 2012’de başladı. Sonrasında hem üniversite hem de iş hayatı derken bunu artık hayatımızın bir parçası olarak görmeye başladık. Yani hayatımın bir noktasında müzik benim için vazgeçilmez hale geldi.
Öncellikle bağlamayla başladığım için Türk Halk Müziği dinliyordum, çalıyordum. Pop, arabesk gibi müzikler dinlemezdim hiç. Gitar çalmayı öğrendikten sonra repertuvarım tamamen değişti: Özellikle 1990’lı yılların şarkılarına yöneldim. Grupla beraber çalınca insan hem kendini hem de repertuvarını daha çok geliştiriyor. Arkadaşlarım da daima müziğe kendilerinden bir şeyler katıyorlar. Herkes bilgi paylaşımı yaptığında kendinizi daha çok geliştiriyorsunuz; şansınız, fırsatınız oluyor.
Yeni şeyler üretmeye çalışıyorum. Babam madenci olduğu için Soma’da meydana gelen maden faciası sonrası “Madenci Kardeşim” adlı, bestesi ve sözleri bana ait parçayı yazmıştım. Sonrasında ise buna fırsatım olmadı. Şimdilerde işten artakalan zamanlarımda, her boş anımda müzikle ilgilenmeye çalışıyorum. Müzikten uzak kalmamak adına özel günlerde sahneye çıkıyorum. Kendimi ve yeteneğimi keşfettikten sonra müziksiz yılım geçmedi.
Duygu ve düşüncenizi dile getirebiliyorsunuz müzikle. Mesela bir derdiniz, tasanız olduğunda enstrüman çalarak ya da müzik dinleyerek onun üstesinden gelebiliyorsunuz. Boşuna “ruhun gıdası” demiyorlar müzik için. Eskiden radyolar vardı, şimdi ise mobil uygulamalardan müzik dinliyor insanlar. Ama mutlaka dinliyorlar. Ben müziğin olduğu yerde mutluyum. Müzik benim için bir yaşam biçimi diyebilirim.