Bir Ömür Yaratıcılık

Akademi Yıldız eğitmenlerinden Ömür Doğan’dan yaratıcılığa ve öğrenmeyi öğrenmeye dair…

İnsanlarla sohbet ettiğimde aldığım geribildirimler genellikle, “hiç böyle düşünmemiştim”, “bu sohbetten bir sürü yeni fikirle ayrılıyorum” şeklinde olur. Kitabımın yayınevi olan Sola Unitas’ta koçluk eğitimi alırken hem eğitimin kendisi hem de beraber eğitim aldığım arkadaşlarım bana yaratıcılığın benim en güçlü yanlarımdan biri olduğunu fark ettirdi. Böylece yaratıcılık ve yaratıcı düşünme üzerine daha fazla çalışmaya karar verdim. Önce Çağdaş Drama Derneği’nde aldığım Yaratıcı Drama Liderliği Sertifika Programı’nın bitirme projesini yaratıcılık üzerine hazırladım, ardından bu konuda kurumsal şirketlere dönük yaratıcılık ve yaratıcı düşünme eğitimleri yapmaya başladım. Yaratıcılık üzerine öğrendikçe yaratıcılığın insani özümüzün bir parçası olduğunu fark ettim. Ufacık bir yaratıcı dokunuşun hem ilişkilerde hem iş hayatında hem de insanın kendi iç dünyasında çok şeyi değiştirebildiğini gördüm. Bu gördüğümü paylaşmak, “Ey insan, zaten yaratıcı olarak dünyaya geliyorsun, senin olana sahip çık!” demek. Böylece insanların yaşamlarına daha yaratıcı bakabilmelerine katkı sunabilmek için yazmaya karar verdim. Her şeyden önce yaratıcılık benim de ihtiyacımdı ve bir ömür yaratıcı olabilmek insanın sahip olduğu potansiyeli kullanabilmesi demekti. 

 

Yaratıcı doğuyoruz 

Çocuklarla yapılan bir araştırma 4-5 yaşındaki çocukların yüzde 98’inin dahi düzeyinde yaratıcı olduklarını ortaya koyuyor. Araştırma aynı çocuklarla devam ediyor; 9-10 yaşına geldiklerinde bu çocukların sadece yüzde 30’u potansiyellerini koruyabiliyor. Ergenlikte bu oran yüzde 12’ye düşüyor ve biz yetişkinlerde ise bu oran sadece yüzde 2. Aslında yaratıcılık hepimizde var ama önce ailede, sonra okulda, sonra toplumda bunu köreltiyoruz. Kitapta yapmaya çalıştığım şey de bu tortuyu, bu körelme halini biraz daha keskinleştirmek, bir tür bileylemek aslında. Michelangelo diyor ki, “Ben heykel yapmıyorum, taşın üzerindeki fazlalıkları alıyorum, geriye heykel kalıyor.” Rodin de o sözü çok seviyor. Evine gelen bir çocuk, “Sen taşın içinde o heykelin, o atın olduğunu nereden biliyordun?” diyor. Rodin de, “Ben fazlalıkları aldım.” diye cevap veriyor. Ben yaratıcılığı tam da buna benzetiyorum. Hepimizde potansiyel olarak var, bunu kullanabilirsek, bunu açığa çıkarabilirsek, bunu engelleyen şeyleri ortaya çıkarıp bu engelleri aşabilirsek daha yaratıcı olabiliriz.

 

Bakış açısını değiştirmek 

Yaratıcılık insani özümüzün parçası. Tabii bunun yoktan var etmek olarak anlaşılmaması gerekiyor. Çok sevdiğim bir söz var bu konuda: “Yaratıcılık için bir iyi bir kötü haberim var: Yaratılması gereken her şey yaratıldı, yeni yaratılacak hiçbir şey yok. İyi haber şu ki, yaratılmış olanların çoğundan henüz kimsenin haberi yok.” Yani bizim aslında yapmamız gereken şey olanı açığa çıkarmak. Her şey aslında gözümüzün önünde, her şey aslında zaten var. Bizim yapmamız gereken şey var olanlar arasındaki bağlantıları açığa çıkarmak, yeni bağlar kurabilmek. Bazen bir şeye ters çevirip bakabilmek, biraz bakışımızı değiştirmek. Örneğin bir tahta kutuya baktığınızda tahta görmek yerine o tahta parçasının içerisinde yüzlerce kürdan görebilmek, hiç yapılmamış kibritlerin saplarını görebilmek, Michelangelo’nun hikayesindeki gibi bir heykeli görebilmek. 

 

Yaratıcılık engelleri 

Ken Robinson, çocuklarda yaratıcılığı okulun öldürdüğünü söylüyor ve çok basit bir örnek veriyor, mesela hiperaktivite. Yani çok hareketli, çok heyecanlı çocuklara hemen ilacı dayama eğilimindeyiz, orada işte çok ünlü bir opera sanatçısının, dünya çapında büyük işler yapmış bir çocuğun aslında küçük yaşta annesi tarafından çok hareketli diye doktora götürüldüğü ama doktorun ona bakıp bu çocuk hasta değil, sadece dansçı dediği için ve dansçı potansiyeli açığa çıkarıldığı için böyle olduğunu söylüyor. Yaratıcılık konusunda karşılaştığımız birçok engel var. Bunlardan toplum çok önemli bir faktör ama şöyle bir ayrım yapacağım: Mesela trafik ışıkları olmak zorunda. Ben yaratıcıyım ve özgürüm deyip trafikte kırmızı ışıkta geçemezsiniz. Becermemiz gereken şey şu; toplumsal olarak yaşıyoruz, birbirimize karşı sorumluyuz ve birbirimize karşı sorumlu davranırken aynı zamanda içimizdeki yaratıcı potansiyeli kullanacak alanlar açabiliriz. Yaratıcılığın dışarıdan gelen engelleri okul, aile ve toplumsal düzen. Bir süre sonra da bunların içselleşmiş halleri aslında, yani içimize sinmiş halleri ortaya çıkıyor. Bunlar arasında uyguculuk yani konformizm var; sistemin dışında düşünmemeye çalışmak anlamına gelir bu. Alay edilmekten korkmak, tembellik, denemekten korkmak, eleştirilme korkusu ve en iyisini bulmaya çalışıp hiçbir şey yapamamak yani mükemmeliyetçilik yaratıcılık engelleri arasında sayılabilir. Charlie Chaplin bir sahneyi 200 küsur kere çekiyor; o sahneyi 250 kere kafasında kurgulasaydı bu mükemmeliyetçilik olurdu ama yaratıcı insanlar 250 kere dener en iyisini bulmak için, aradaki fark bu. Dolayısıyla şirketlere tavsiyem budur; çalışanlarınızın denemesine izin verin.

 

Dijitalleşme etkisi

Pandemiyle hayatımıza giren uzaktan çalışmanın yaratıcılık üzerinde ilk bakışta olumsuz bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Yan yana çalışmak veya aynı masa etrafında toplanmak anlık fikir alışverişinde bulunabilmeyi ve yaratıcılığın tetiklenmesini sağlıyor. Uzaktan çalışmada bundan mahrum kalıyoruz. İkincisi çok az uyarana maruz kalıyoruz. Yaratıcılık gibi öğrenme de aslında insanların birbirinden ve çevrelerinden etkilenerek işleyen bir mekanizma. Yani öğrenmenin yüzde 10’u formel eğitimle, yüzde 20’si iş başında, yüzde 70’i de sosyal alanda olur. Bunların bir kısmından mahrum kalmış durumdayız. Bir bilgiyi ne kadar çok şeyle ilişkilendirebilirseniz o kadar öğrenir, o kadar yaratıcı olursunuz. Pandemi dönemi bunları bir engel haline getirdi. Diğer yandan öğrenme sorumluluğu aldığımız için daha fazla öğrenmeyi gerektiren bir süreçteyiz. Birbirimizden daha fazla öğrenmeye dönük adım atmalıyız. Üçüncüsü daha fazla dijital okuryazar olmalıyız. Dördüncüsü daha fazla planlı öğrenmek zorundayız çünkü bu da bir öğrenme yanılgısı aslında. Her taraftan bilgi akıyor, “Onu da öğreneyim, bunu da öğreneyim…” şeklinde değil, daha hedefli olmak zorundayız. Öğrenecek çok şey var, kaynak çok fazla ama bilgi kirliliği de çok fazla. Bunlar arasında doğru kaynaklara ulaşmak, o doğru kaynaklardan kendi ihtiyacınıza uygun doğru bilgiyi bulmak, o bilgiyi öğrenmeye çalışmak, bunların hepsi planlanmalı. Dolayısıyla nasıl daha etkili öğrenebileceğimiz konusunda herkesin kendi öğrenme stratejisini geliştirmesi gerekiyor.

 

Öğrenen zihniyette kalmak

Öğrenen zihniyette kalmamız gerekiyor. Bu, yaşadığımız her şeyi öğrenme fırsatına çevirmek anlamına geliyor. Bana hep şunu söylüyorlar: “Ömür fizik mi okudun, bir de Almanca fizik mi okudun, helal olsun!” Neden? Çünkü fizik öğrenmenin çok zor bir şey olduğuna inanıyorlar. Bunu söylediğiniz andan itibaren hiçbir şey öğrenemezsiniz. Eğer isterseniz bilgiyi bir duyguyla eşleyerek yani öğrenmenin içine mutlaka bir duygu katarak ve yeterince tekrar ederek herkes her şeyi öğrenebilir. Benim iddiam bu. Örneğin Mozart çok iyi keman çalıyor olabilir, çok iyi beste yapıyor olabilir, o mesela şarkı dinlerken ya da üretim yaparken üç tekrar yapıyordur ama aynı Mozart resim yapmak istese bir tablo üzerinde belki on bin tekrar yapması gerekecek. Dolayısıyla bir şeyde iyi olmak her şeyde iyi olmak anlamına gelmiyor. Yani bir genel zeka kategorisi yok. O yüzden önereceğim şey şu: gelişimsel zihniyette kalın, her duruma öğrenme fırsatı olarak bakın, öğrenmeyi bir yaşam amacı haline getirin. İşte o zaman her şey daha anlamlı gelmeye başlar, belirsizlikle baş edebiliriz ve daha yaratıcı oluruz.

 

Ömür Doğan’dan ‘Bir Ömür Yaratıcılık: Yaratıcı Yaşam Rehberi’ne dair

21. yüzyıl yetkinliklerinden bahsederken yetkinliklerin üst sıralarında hep yaratıcılık yer alır ve yapılan araştırmalar şirketlerin en çok arayıp en zor bulabildiği yetkinliğin yaratıcılık olduğunu söyler. Oysa diğer yandan hem toplumsal hem de kurumsal hayatta yaratıcılığın önünde pek çok engel var. Ben buna kitapta “gizli el” dedim. Eğitim sisteminden aileye, medyadan iş hayatına kadar her yere sinmiş olan ve yaratıcılığı yok etmek için sonsuz olduğu varsayılan kudretiyle karşımızda duran gizli ele karşı çıkmak ve bu ortamda yaratıcı olmak kahramanın çileli yolculuğuna benziyor. Bu kitapta yaratıcılığı Joseph Campbell’ın kült kitabı “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” kitabından hareketle kahramanın çileli yolculuğu olarak anlatmamın nedeni de bu zaten. “Star Wars” serisinden “Yüzüklerin Efendisi”ne kadar pek çok hikayenin altyapısını bu kurgu oluşturuyor.

 

Kitap sıradan dünyamızdan bahsedip okuyucusunu o sıradan dünyanın dışına çıkmak için yaratıcılığa çağırarak başlıyor. Aslında bu çağrı zaten hepimizde bulunana sahip çıkma çağrısı. Çünkü aslında hepimiz dahi denilecek kadar yaratıcı olarak dünyaya geliyoruz. Ardından hem içsel hem toplumsal pek çok engelle karşılaşıyor ve bu yaratıcı gücü kullanmayıp köreltiyoruz. Oysa bu yolculukta bize rehberlik edecek insanlık tarihinde pek çok müttefikimiz var. Yarattıklarıyla bize rehberlik eden bu insanların özelliklerini bilmek, onların özelliklerinden ilham almak mümkün ve kitapta bu özelliklerin neler olduğundan bahsediyorum. 

 

Sonrasında daha yaratıcı olmak için hem bulunduğumuz ortamda ve zihinsel anlamda neler yapabileceğimizi anlatarak yaratıcı düşünme sürecinin nasıl işlediğini, nörobilimsel gelişmelerin ışığında beynimizde yaratıcılığın nasıl ortaya çıktığını hem de yaratıcı fikirlerin nasıl hayata geçirilebileceğini gösteriyorum. Yaratıcılığı hayata geçirip insanın zihninin kendiliğinden işlettiği yaratıcı süreci tetiklemek için kullanılabilecek çok basit ve hemen kullanılabilir teknikler yaratıcılık yolculuğunun ödülleri. Bu basit teknikleri kullanarak yaratıcı fikirler için zihnimizi tetikleyebiliriz. Bu ödülleri yaşamın her alanına uygulamanız, bunları cebinize koyup sıradan dünyaya yeniden dönüp hem kendinizi hem de dünyayı değiştirmek için neler yapabileceğinizden bahsettikten sonra ve yaratıcı düşünmek ve bir ömür yaratıcılık için içimizdeki çocukla yeniden oyunlar oynayarak yaratıcılıkla yeniden doğuş çağrısıyla bitiyor kitap.

 

Özetle kitabı okuyup bitiren okuyucu; 

• Kendi yaratıcılığına dair daha fazla düşünebilecek 

• Yaşamına daha yaratıcı bakabilecek 

• Daha yaratıcı olmak için neler yapabileceğini görecek 

• Çok kullanışlı ve basit yaratıcı düşünme teknikleri öğrenecek

Bu kitabı okuyan herkes, eğer kitabı sadece okuyup geçmekle kalmaz, üzerine çalışırsa ve kendi yaşamıyla bağlar kurarak öğrendiklerini yaşamına katarak ilerlerse bir ömür yaratıcı olacak.

Ömür Doğan kimdir? 

2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fizik Bölümü’nden mezun oldu, yüksek lisansını Ankara Üniversitesi’nde Eğitim Sosyolojisi alanında yaptı ve tezini özel işletmelerdeki eğitimlerin yetişkin öğrenmesi ve eğitim sosyolojisi açısından incelenmesi üzerine hazırladı. Çağdaş Drama Derneği’nde Yaratıcı Drama Liderliği programını tamamlayıp bitirme projesini yaratıcı düşünme üzerine yaptı. Üniversiteden mezun olduğunda ilk üç yıl ilköğretim çocukları için yardımcı ders kitapları hazırladı. Yaratıcı işlerle binlerce çocuğa fayda sağladığı için bu işi hayatında en çok severek yaptığı iş oldu. Ardından yine çok sevdiği ikinci iş alanı insan kaynaklarına geçti. Uzun yıllar farklı şirketlerde grup müdürlüğü dahil insan kaynakları yöneticisi olarak çalıştı.

 

Şu anda öğrenme tasarımcısı, eğitmen, insan kaynakları danışmanı, içerik üreticisi ve profesyonel koç olarak insanlara yol arkadaşlığı yapıyor. Şapka Danışmanlık’la birlikte “Bir Ömür Öğrenme” başlıklı öğrenmeyi öğrenme ve “Bir Ömür Yaratıcılık” başlıklı yaratıcı düşünme eğitimleri başta olmak üzere kurumsal hayatta liderlik gelişimi, eğiticinin eğitimi, inovasyon, eleştirel düşünme, problem çözme, karar verme, iletişim ve takım çalışması gibi konularda eğitimler ve webinar’lar tasarlayıp sunuyor. Akademi Yıldız’da Yıldızlar Yatırım Holding ve iştiraklerinde görev yapan, geleceğin yönetici adayları için hazırlanan Geleceğin Yıldızları programının ikinci ve üçüncü modülleri kapsamında eğitimler veriyor.

 

Evli ve bir çocuk babası. En büyük hayali, kızının; “Benim babam, Ömür Doğan.” deyip onunla gurur duyması.

 

Paylaş

Bir Ömür Yaratıcılık