Reklam dünyasının duayeni Ender Merter’le kariyerine dair

İletişim dünyasının duayenlerinden, İlancılık Reklam Ajansı’nın eş başkanı Ender Merter’in tecrübelerine, reklamcılığa ve İhap Hulusi Görey tutkusuna mercek tutuyoruz.

 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Güzel sanatlar ve işletme eğitimi aldım. TRT’de dublaj sanatçılığı ve yayıncılık alanında çeşitli görevler üst­lendim. 1986’da kurduğum, yurt içinde ve yurt dışında birçok başarı kazanan Tür Tanıtım’da 20 yıl boyunca ajans başkanlığı yaptım. 2006’da kurduğum Espas İleti­şim’i 2013’te İlancılık Reklam Ajansı’yla birleştirdik; halen İlancılık Reklam Ajansı’nın eş başkanlığını yürütüyorum.

 

Güzel sanatların ardından işletme okumaya iten neydi sizi?

Baktım ki bu sırf güzel sanatlarla gidecek bir iş değil. Bu işin idari ve ekonomik kısmı da var. 1994’te Bilgi Üniver­sitesi’ne girdim ama çıkışı 2009 oldu maalesef. Çünkü biraz ara vermek durumunda kaldım.

 

Kariyeriniz reklamcılığa nasıl evrildi? Ailenizde reklamcı var mıydı?

Reklamcı yoktu ama matbaacı vardı; amcam. Oku­la giderken önce matbaada başladım işe. O zaman kartpostallar çok revaçtaydı, bayramlarda seyranlarda gönderilirdi. Bir Karakter Color, bir de Keskin Color vardı. Bunlar kartpostal matbaalarıydı ve onlar için İstanbul, çiçek, çocuk fotoğrafları çekiyordum. Orada biraz daha matbaaya bulaştım. Dönemin en büyük matbaaların­dan Sayılı Matbaa vardı, takvim konusunda Türkiye’nin bir numarasıydı ve her sene takvim lansmanı kokteylle kutlanırdı. E tabii kartpostal ve takvim birbirine yakın işler. Yorum Ajans’tan Erhan Sayılı’nın karşısında oturuyorum, konu­şuyoruz: “Müşteri temsilciliğinde başla. Senin sesin çok etkili, müş­teri temsilciliği yaparsın.” dedi. Hoşuma gitti, o dönemde de TRT’de radyoda bazı dizilerde, filmlerde seslendirme yapıyorum. Reklama girişim öyle. Başladım, 4-5 yıl orada sürdü, sonra matbaa tarafına da geçtim tabii. 1986’da zaten kendi şirketimi, Tür Tanıtım’ı kurdum. O zaman her şirketin açılımları vardı. Mesela tür Almancada kapı demek, Tanıtım Ürünleri Reklamcılık’ın baş harflerini almıştık.

 

“Reklamarkası” programı nasıl başladı?

2010’da Galatasaray’ın kurumsal iletişim direktörlüğünü yapıyorum, Ali Sami Yen’in yıkılıp yeni stada geçiş dönemleri. Yiğit Şardan’la reklam veren tarafına geçmiştik. Tabii önemli bir operasyondu; bir stadın yıkılıp taşından tırnağından her şeyinden faydalanılabilecek promosyon ürünler yaparken bir taraftan da yeni stadın kamuo­yuna lansmanı söz konusu. O zaman medya daha şaşalı. Grupları alıp Ali Sami Yen’i gezdiriyoruz, modern bir stat olacağını anlatıyo­ruz. “Türkiye” gazetesinin o zamanki genel yayın yönetmeni Nuh Albayrak, “Gazetemizde reklam ve iletişimle ilgili bir köşe yazar mısın?” dedi. “Peki, ama böyle kenarda köşede olursa olmaz.” dedim. Ekonominin sağ sayfasında, Az ve Öz adlı köşemde ilginç konulara dair yazmaya başladım. Böyle 5-6 ay geçti. “TGRT Haber’de yeni bir yapılanmaya gidiyoruz, köşe yazısı mantığını iletişim sektörüyle ilgili kanala taşıya­bilir miyiz?” teklifi geldi bu defa. Televizyoncu değilim, tele­vizyonculuk apayrı bir şey, desem de sen yaparsın, diyerek gaz verdiler. “Yaparım herhalde.” dedim. İlk beş programda reklamcılara, sektöre, siyaset iletişimine odaklanırım, en azından beş programı yaparım, diye düşündüm. Sonra­sında da kanalı değişti. Baktım programım tutmuş. Şimdi Bloomberg HT’de cuma günleri 12.30’da yayınlanıyor.

 

Aynı zamanda yazarsınız. 17 kitabınızı okurlarınızla buluşturdunuz. Nereden geliyor bu üretme arzusu?

Ben arşive çok meraklıyım. Her eşyanın hikayesi olduğu­na inanırım. Ofisim de müze gibidir. Müşteriler gelirdi, kendilerini alamazlardı; “Ender, bunu özellikle dikkatimizi dağıtmak için mi yapıyorsun?” derlerdi. Marmara’da beraber görev yaptığımız dönemde hocamız Kayahan Güven, “Boş fotoğraf çekmeyin.” derdi. Çektiğiniz her fotoğrafın bir hi­kayesi olmalı; önce onu planlayacaksın ve altına bir hikaye yazacaksın. Onun için benim de yaptığım işlerde objelerin hep bir hikayesi vardır. Bu hikayeler beni de besliyor.

 

İhap Hulusi Görey’e dair tutkunuz nasıl başladı peki?

19-20’li yaşlardayım. O yıllarda yazları nisandan itibaren adada olurduk. Vapurda herkesin yeri vardı. Tüm adalara uğrayan vapurlara tekmil adalar denirdi. Vapur yanaşır; birileri, burada İsmet İnönü’nün evi var, şurada Sait Faik’in evi var, derdi. Kınalı’ya doğru geldiğimizde iki-üç kere İhap Hulusi’nin adını duydum. Türkiye’nin ilk grafikeri, doğal olarak dikkatini çekiyor mesleki bir konu. Bir gün taktım kafaya, bindim sabah vapuruna, gittim Kınalı’ya, sordum nerede, diye. Poyrazlı Köşk’te oturuyor, dediler. Kırmızı bir köşk, tık tık çaldım kapıyı. Kapı açıldı saat 10 buçuk falan. Bir yelek, uzun kollu bir gömlek, gömleğin üzerinden bağlanmış deri kayışlı bir saat, lafları tam hatırlamıyorum ama İhap Hulusi karşımda bir Hollywood yıldızı gibi. 15-20 dakika konuştuk, kendimi geliştirmek istiyorum, dedim. Kitap oku, dedi. O zaman bir sergisi olacaktı, sergime gel, dedi. Milli piyango sergisiydi. Orada öyle tanıştık ve çok etkilendim hakikaten.

 

Bu tanışmanın kariyer hayatınızda çok önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Size ilham veren, Türkiye’deki diğer reklam­cılar kimler?

Ben biraz farklı bakıyorum aslında. Tabii bizden önce de reklamcılar var Türkiye’de önemli adımlar atmışlar. İzidor Barouh, Eli Acıman var mesela. İlancılık Reklam Ajansı 110. yılında Yakup ve İlker Barouh kuşağın devamı... O zamanların abileri Ersin Salmanlar, Nazar Büyümler, Haluk Mesciler yani bizim neler çıkarıyorlar, dediğimiz abilerimizdi. Hatta Haluk Mesci bana, “Ya Ender şu usta-çırak ilişkisini ne olur bıraktırma, ona devam et.” demişti. Onu da ben biraz götüren biriyim yani. El vermenin, destek olmanın önemi ondan. Özdemir Asaf, İhap Hulusi, Sait Faik, Orhan Veli benim için çok önemlidir. Ogilvy demeyeceğim yani, ben biraz daha milliyet­çiyim ve harika sanatçılarımız var bizim.

 

Bugüne kadar yaptığınız kampanyalar arasında en keyif aldığınız iş hangisiydi?

Yaptığım işlerin en ufağında bile sanatsal değerler vardı ama hem ticari açıdan hem bu zamana örnek olabilecek bir işim var. Marshall’la çalışıyoruz o zaman Dyo’yla müthiş bir çekişme dönemi. Galatasaray’la sponsorluklar falan daha o zaman yeni konuşuluyor. 1998 yılı UEFA yolunda adımlar atmış, para lazım. Hep bir para lazımdır ya… Konuşuluyor işte göğse reklam nasıl olur, diye. Durun, bir Marshall’la konuşayım, dedim. Feridun’u aradım durumu anlattım; yönetim kurulunda herkes Fenerli nasıl girelim böyle bir şeye, dedi. O sıralarda da Marshall ilk defa yabancı bir ortak arayışında. Ortaklığa gideceksiniz uluslararası ortamda adınız görünsün, dedim. Olur da kupayı kazanırsa düşünebiliyor musun Marshall bütün dünya medyasında! “Ya hayal kurmak da güzelmiş!” dedi. Hemen bir teklif hazırla­dık. En çabuk kabul edilen, en yüksek bütçeli işi o an yaptım. Bir hafta içinde sponsorluk bedeli çıktı ve Marshall’ı taktık göğse. Bir en­teresan iş de o zamanlar Türk Hava Yolları’yla çalışıyoruz Cem Kozlu genel müdür. Orada da yönetim kurulu Fenerli. Bir Gürkan abimiz vardı, Galatasaraylı. Kopenhag’a giderken uçağın üstüne bir logo koy, dedim. Ne di­yorsun, uçağın üstüne bir şey mi yazılır, dedi. Düşünsene Avrupa’ya ineceğiz, Galatasaray logosu… İmkansız Ender, dedi. Ben organize ederim, bana bir izin çıkarın ben halledece­ğim, dedim. O uçağın üstüne Galatasaray logosu bastırdım ve o da bir ilktir. Şimdi uçakların üstü tablo gibi biliyorsunuz. Daha sonra on bin tane tişört basacağım, Arsenal’e götüreceğim, üstüne Galatasaray-Arsenal yazıp tarih atacağım, dedim. Güzel fikir ama ne gerek var, dediler. Onları da yaptım, bindik uçağa. Bilet alan her taraftara bir tişört. Stada bakıyorsun her yerde bizim tişörtler! Müthiş oldu ve kupayı aldık. Bunların yanında İhap Hulusi’nin markalaşması adına yaptığımız çalışmalar da var tabii.

İletişim sektöründe 35 yılı aşan deneyi­minizi nasıl özetlersiniz?

17 kitap, 63 sergi, paneller, konferanslar, söyleşiler, birçok gazete, blog ve dergi yazısı, ulusal ve uluslararası ödüller, sektöreller başta olmak üzere kuruculuğu ve yönetimleri üstlenilmiş onca sivil toplum kuruluşu, 1982-1987 arası Yorum Ajans’ta matbaa ve müşteri ilişkileriyle başlayıp 1987-2006 arası Tür Tanıtım, 2006-2013 arası Espas İletişim’de ajans başkanlığıyla süren, 2011’de “Reklamarkası” program yapımcılığı ve sunuculu­ğuyla renklenip 2013’ten bu yana İlancılık Reklam Ajan­sı’nın eş başkanlığıyla bugüne gelmiş bir kariyer... İletişim yolculuğumda hizmet verdiğim ve ortaya koyduğum her işte ikna etmeyi misyonun ayrılmaz parçası olarak gören bir yönetici ve bir eğitmen olarak, deneyim ve belleğin benim için önemini vurgulamak isterim. Günümüzde de­ğişime ayak uydurmayanın hızla yok olup gittiği, acımasız bir dünyada yaşadığımızın bilincinde olduğumuza göre hafızada kalanları orada tutmaya devam etmeliyiz.

 

Ender Merter’le kısa kısa…

Reklamcı olma sebebiniz?

İşin mutfağından değil, daha çok “hal”den (toptancı pazarı) geliyorum. Onun için halden iyi anlarım. Reklamcı olma sebe­bim, iletişim ve halkla ilişkilere yatkın olmam.

 

Kariyerinizdeki en iyi an?

İhap Hulusi Görey’in 26 yıl boyunca topladığım koleksiyo­numun müze haline gelmesi ve Marmara Üniversitesi’nden aldığım onur ödülü.

 

Bugüne kadar aldığınız en iyi öğüt?

Atilla Öğüd’den: “İyi planlamanın ilk kararı en önemlisidir. Rek­lam planının ilk kararı mamul veya hizmetinin nereye ve nasıl yerleştirileceği kararıdır.”

 

Bugüne kadar verdiğiniz en iyi öğüt?

Üniversitedeki öğrencilerime; mutlaka staj yapmaları ve hakikaten iletişimci olacaklarsa konularıyla ilgili vakalara 360 derece görebilecek şekilde bakmayı öğrenmeleri. Çünkü geçmişini bilmeyen gelecekte başarılı olamaz.

İhap Hulusi Görey, İletişim Devrimi sergisiyle anılıyor

Ender Merter tarafından 2010 yılında Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi’nde açılan “Müsellesten Üçgene” özel ga­lerisi başta olmak üzere bugüne dek imza atılmış sergilere bir yenisi ekleniyor. Cumhuriyet öncesini ve sonrasını afişleyen, grafik sanatının öncüsü İhap Hulusi Görey’in 121’inci yaşı ve 1 Kasım 1928 Türk Harf Devrimi’nin 91’inci yılı anısına Beykent Üniversitesi’nde 31 Ekim-15 Kasım arasında “İletişim Devrimi” sergisi düzenleniyor. Beykent Üniversitesi ve Ender Merter iş birliğiyle düzenlenen sergide Görey’e ait “Vatandaş” ve “Alfabe” gibi oldukça bilinen çalışmalara da yer veriliyor.

 

 

Paylaş

Reklam dünyasının duayeni Ender Merter’le kariyerine dair