Küresel ısınma ve tarım

İGSAŞ’ın danışmanları arasında yer alan Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Zengin, küresel ısınmanın tarım üzerinde sebep olduğu olumsuz etkileri değerlendiriyor.

Son 30 yılda sanayileşme ve nü­fus artışıyla birlikte sera etkisi, ozon tabakasının incelmesi ve ormanların tahribatı gibi çok önemli çevre problemleri de artış gösterdi. Bu küresel çevre problemleri insanlığı ve doğayı tehdit eden, son yıllarda gitgide artarak dikkatleri çeken çevre sorunlarından bazılarıdır. Diğer önemli çevre sorunları ise çöllerin yayılması, erozyon, deniz kirliliği, hayvan ve bitki tür­lerinin yok olması ve tarım topraklarındaki genel tahribattır.

 

İnsanlık özellikle ekonomik etkinlikleriyle bu çevresel sorunlara sebep oluyor. Ülkelerin kalkınmasında asıl gösterge olan gayri safi milli hasılayı artırmak üzere mal üretme ve tüketme gittikçe artan miktarlarda özendi­riliyor. Bu ekonomik etkinlikler ham madde tüketiminde çok fazla artışa yol açıyor. Ham maddeler topraktan çıkarılıyor. Daha sonra tüketim maddelerine, toprağa, denize ve atmosfere orijinal ham maddelerinden tamamen farklılaşarak atık şeklinde geri veriliyor. Bu atıklar toprağı, sucul ortamları ve havayı az veya çok kirletiyor.

 

Sera etkisi

Atmosferde bulunan karbondioksit, metan, azotoksit gazları aynen sera camlarında olduğu gibi güneşten gelen ışın enerjisinin yeryüzüne kadar gelmesini engelleyemez. Ama bu ışın enerjisi yeryüzüne çarpıp ısı enerjisi haline dönüşünce bunun yeniden atmosferin yüksek tabakalarına çıkmasını engeller ve böylece yeryüzüne yakın atmos­fer tabakasında ısıtıcı bir etki yapar. Buna sera etkisi deniliyor.

 

Ekolojik sorunlar

Atmosferik karbondioksitin sera etkisi, çok önemli ekolojik sorunlar ortaya çıkarıyor. At­mosferde doğal olarak on binde üç oranın­da bulunan karbondioksit, sanayileşmeyle önemli derecede artıyor. Kömür, petrol gibi fosil yakıtların bol miktarda kullanılmasıyla atmosferdeki karbondioksit miktarı gittikçe çoğalıyor. Yapılan araştırmalara göre son yıllarda atmosferdeki karbondioksit uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 25 oranında arttı. Bu gelişim sera etkisinin artacağını ve böylece dünyamızın gittikçe ısınacağını gösteriyor. Dünya ikliminin bu nedenle ısın­ması kutuplardaki buzulları eritiyor, deniz kıyılarında su seviyesini yükseltiyor ve birçok kıyı bölgesi sular altında kalabiliyor.

Radyasyonu emen sera gazları

Güneş ışınlarının yüzde 70’i, yerküre-at­mosfer sisteminde emiliyor ve büyük bir miktarı yerküre üzerinde olmak üzere ısıya dönüşüyor. Yüzde 30’u ise atmosfere tekrar yansıyor. Yeryüzü; ekseriyetle su buharı, karbondioksit gibi sera gazları tarafından yayılan atmosferdeki kızılötesi ışınlarla da ısınıyor. Isı dengesini sağlamak üzere yerküre yüzeyinin kendisi de kızılötesi ışınlar yayıyor. Bu radyasyonun hemen hemen tamamı bulutlar ve sera gazları tarafından emiliyor. Bunun ancak ortalama yüzde 13’ü emilemeden uzaya kaçabiliyor.

 

Doğal sera etkisi

Atmosfere her zaman tesir eden sera etkisi tamamen doğal bir olaydır. Bu etki olma­saydı, yerkürenin yüzeyine yakın bölge­lerde sıcaklık ortalaması -19 °C olacak ve yeryüzünün tamamı buzlarla kaplanacaktı. Böylece hiçbir canlının yaşaması mümkün olmayacaktı. Ortalama yeryüzü sıcaklığı, söz konusu doğal sera etkisi nedeniyle 15 °C’dir ve bu da doğal sera etkisinin yeryüzünü 34 °C civarında ısıttığı anlamına geliyor.

 

Yayılan sera gazları

Atmosferdeki sera gazlarının miktarı sabit kaldığı sürece yer sıcaklığı da sabit ola­caktır. Ancak endüstriyel devrimden beri karbondioksit ve diğer birçok sera gazının atmosferdeki konsantrasyonları önemli ölçüde arttı. Çünkü insanlık söz konusu sera gazlarını gittikçe artan miktarlarda yayıyor. Örneğin kömür, fueloil, doğal gaz yakılması ve ormanların tahribi sonucu atmosfere karbondioksit veriliyor.

 

Küresel ısınma

Sera gazları, çok az miktarda yok olduk­larından bunların emisyonlarının artması konsantrasyonlarının da artmasına sebep oluyor. Ayrıca neredeyse hepsinin ortalama 100 yıl ömrü var. Bu süre içinde çok uzak bölgeler de dahil olmak üzere bütün atmos­fere eşit bir şekilde dağılıyor. Bundan dolayı sadece sanayileşmiş ülkeleri değil, tüm dün­yayı da tehdit edebiliyor ve küresel ısınmaya yol açıyor. Başlayan küresel ısınmanın geriye dönüşü neredeyse mümkün değildir. Çünkü sera gazlarının atmosferdeki ömürleri çok uzundur ve okyanusların ısı kapasiteleri de küresel ısınmayı 30-40 yıl geciktiriyor. Sera gazlarının konsantrasyonlarının emisyonları azaltılsa dahi belli bir süre artmaya de­vam edeceğinden gelecek yıllarda dünya genelinde küresel ısınmayı durdurmak üzere herhangi bir tedbir alınmazsa çok geç kalınmış olabilir.

Artan karbondioksit konsantrasyonu 1750 yılından beri havanın karbondiok­sit konsantrasyonunda artışlar meydana geliyor. O zamanlar karbondioksit kon­santrasyonu 280 ppm’yken, hızlı bir artışla günümüzde 360 ppm’ye çıktı. Bu artış, bu yüzyıl boyunca insanlığın oldukça büyük bir küresel ısınmayla karşı karşıya gelmesine neden oldu.

 

Tarıma etkisi

Ortalama hava sıcaklığındaki 1 °C’lik artış, insanları besleyen besin maddelerinin başında gelen buğday, pirinç ve mısır ve­riminde yaklaşık yüzde 10’luk bir azalmaya yol açıyor. Konya’da son on yıldaki senelik ortalama sıcaklık, önceki ortalamaya göre 1 °C artarak 11,5 °C’ye ulaştı. Akşehir Gölü, Hotamış Bataklığı ve Akgöl kurudu, Beyşehir Gölü’nün suyu çok azaldı, Karapınar Meke Tuzlası ise kurumak üzere. Konya Kara­pınar’da son on yılda yer altı su seviyesi yaklaşık 20 metre düştü. Karapınar, Ereğli ve Aksaray civarlarında 2001’den bu yana kışın dahi kum fırtınaları baş gösteriyor. Konya’da 2007 yazında 42 °C sıcaklık ölçüldü. Kon­ya’da 2007 ve 2008 tarım sezonlarında tarla bitkileri daha fazla sulandığı halde yüzde 30-40 rekolte düşüklüğü meydana geldi, tarlaların üçte birine biçer-döver giremedi.

 

Çünkü kuraklık nedeniyle hasat edilecek sevi­yede arpa-buğday yetişmedi. Antalya’da ilk kez 2007 yazında 50 °C’de portakal yaprakları aşırı sıcaktan kavruldu. Ankara’da 2007 yazında sular bir hafta süreyle kesildi, İstanbul’da sıcaklık 22 Nisan 2008’de 31 °C olarak ölçüldü. Son birkaç yıldır Konya genelinde sonbahar, kış ve ilkbahar yağışları olmadığından veya çok yetersiz oldu­ğundan Nisan 2016’da tarla toprakları çatladı, Kasım ayında dahi bahçelerde damla sulamaya devam edildi.

 

Su kıtlığı

Dünya nüfusunun yüzde 40’ının yaşadığı 80 ülkede ciddi su stresi görülüyor. Dünyada 2050 yılında su sıkıntısı çeken ülke sayısı 54, bu şekilde su sıkıntısı çeken nüfus ise 4 mil­yara ulaşacak. Türkiye’de 2005’teki 72 milyon nüfusta kişi başına kullanılabilir sudan 1.500 metreküp su düşüyor. Bu oran Batı Avrupa’da 5.000, Suriye’de 1.200, Güney Amerika’da 23.000, dünya ortalaması ise 7.600 metreküp. Türkiye nüfusunun 2025 yılında 85 milyon olması tahmin edildiğinde bu rakam 1.300 metreküp olacak. Kişi başına düşen kullanı­labilir su miktarı 2.000 metreküpün altındaki ülkeler su azlığı olan ülkelerdir. Dolayısıyla Türkiye su kıtlığı çeken ülkelere aday görü­nüyor. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 8-10 bin metreküp olması gerekir.

 

Önlemler

Rio-92 Zirvesi’nin temel konusu, ABD’yi enerji tüketiminde kısıntıya razı etmekti. Sanayi­leşmiş ülkelerin karbondioksit emisyonlarınıönce 1988 ile 1990 yılı düzeyinde sabitleyip orta vadede yüzde 25 düşürmelerini hükme bağlayan Global İklim Sözleşmesi üzerine bir mutabakat sağlanamadı. Birleşmiş Milletler çerçevesinde oluşturulan Uluslararası İklim Değişikliği Tartışma Heyeti, 2000’lerin ortala­rına kadar karbondioksit üretiminin yüzde 60 oranında düşürülmesi gerektiğini bildirdi.

Hükümetler ve karar organları insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının oluşturduğu tehlike­ler için acil olarak köklü önlemler almak zo­runda. Çeşitli insan etkileri sonucu atmosfere salınan sera gazı emisyonları kontrol edilmeli ve zaman kaybetmeden belirli bir düzeyin altına indirilmelidir.

 

Kaynaklar

Anonim, 2001, “İklim Değişikliklerinin Tarım Üzerine Etkileri”,TKB KKGM, Ankara.

Anonim, 2008, http://www.cevreorman.gov.tr

Çepel, N., 1992, “Doğa Çevre Ekoloji ve İnsanlığın Ekolojik Sorunları”, ISBN 975-405-348-0, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul.

Sade, B., 2008, “Kuraklık ve 2007-2008 Yılı Tahıl Üretimine Etkileri”, Konya Tic. Borsası Dergisi, Temmuz 2008, 11(29): 6-9.

Zengin, M., 2010, Toprak Bilgisi Ders Notları, S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya.

Zengin, M. ve Özbahçe, A., 2011, “Bitkilerin İklim ve Toprak İstekleri”, Atlas Akademi Kitapevi, Konya.

Dikkat!

• Çevreyi, küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarına maruz bırakanlara karşı alınması gereken tedbirler gözden geçirilmeli ve geliştirilmelidir.

• Çevre ve biyolojik çeşitliliği sürdürülebilir kalkınma ve koruma anlayışıyla tüm sektörlerde enerji verimliliği ve tasarruf artırılmalı, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha çok kullanılması sağlanmalıdır.

Ormanlar korunmalı, tarımda anızlar yakılmamalı, azotlu gübreleme doğru zamanda ve uygun miktarda yapılmalıdır.

• Bölgeye uygun bitki çeşitlerinin yetiştirilmesi sağlanmalı, kuraklığa dayanıklı çeşitler ıslah edilmelidir.

• Bitki koruma amaçlı kullanılan kimyasallar tavsiye edildikleri şekilde uygulanmalı ve nasıl kullanıldıkları titizlikle denetlenmelidir.

• Su, tarım ve sanayi başta olmak üzere tüm kesimlerce korunmalı ve tasarruf ilkelerine uygun olarak doğru kullanılmalıdır.

• Tarımda daha verimli kabul edilen damla sulama sistemi yaygınlaştırılmalı, nadaslı tarımda da nadas etkinliği artırılmalıdır.

• Türkiye’de bütün bu tedbirlerin alınması ve uygulanmasına yönelik su politikası ve suyun yönetimiyle ilgili su yasası çıkarılmalıdır.

 • Tarımda yeni teknolojilerin uygulanmasında çevre dostu girdi ve materyallerin kullanılmasıyla doğayı koruyan teknik ve yöntemlerin benimsenmesine önem verilmelidir.

Paylaş

Küresel ısınma ve tarım