Olimpiyatlardan bronz madalyayla dönen milli tekvandocu: HATİCE KÜBRA İLGÜN
‘Tokyo’ya gitmeden rüyamda kendimi ringde Türk bayrağıyla tur atarken görüyordum ve bunu hayal ediyordum, altın madalya kazanmak istiyordum. Yarışı kazanınca hıçkıra hıçkıra ağladım, herkes de benimle birlikte ağlamış. Herhalde o kadar yıl çalışmamın, emeğimin karşılığını aldım. Daha sonra Türk bayrağıyla ringde tur attım.’
Hatice Kübra İlgün’ü neredeyse hepimiz 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda kazandığı bronz madalya sayesinde tanısak da onun milli sporculuğu bunun öncesine dayanıyor. Yolunu tekvandoyla kesiştiren hikayesi ise daha 12 yaşında başlıyor. Tam 16 yıldır bu spora gönül veren, bu spor için ter ve gözyaşı döken milli tekvandocu Hatice Kübra İlgün’le yaşadığı yerde yani Bursa’da buluşuyoruz. Çiçeği burnunda Uludağ Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nden mezunu olan ve beden eğitimi öğretmeni olmaya hazırlanan başarılı sporcuya merak ettiklerimizi soruyoruz.
Tekvandoyla yolunuz 12 yaşında kesişmiş. Nasıl başladı hikayeniz?
Tekvandoya, okuduğum okulda öğrenci seçimi yapılırken genel antrenörümüz sayesinde başladım. Zayıf, uzun bacaklı olduğum için dikkatlerini çektim, “Gel sen de başla” dediler. Tabii o zaman tekvandonun ne olduğunu bile bilmiyordum. Daha sonra antrenmanlara başladık. Okuduğum okulda yaklaşık 150 sporcuyla beraber çalışmalara devam ediyorduk. Antrenörüm yeteneğimi fark edince, beni bir üst kadroya aldı ve orada çalıştırmaya devam etti. Ardından başarılar gelmeye başladı.
Hangi başarılar?
12 Türkiye şampiyonluğum var: Akdeniz Oyunları ikinciliği, Büyükler dünya ikinciliği, Avrupa ikinciliği, üniversite yaz şampiyonluğu… Aynı zamanda 4 Grand Prix’de madalya alan tek Türk tekvandocu olarak tarihe geçtim. Daha sonra kulüpler Avrupa şampiyonluğum var, olimpiklerde Avrupa ikinciliğim var ve son yapılan 2020 Tokyo Olimpiyatlarında bronz madalya almaya hak kazandım.
Olimpiyatlardan öncesini konuşursak…
Olimpiyatlar sporun zirvesi ve her sporcunun hayali orada olmak. Ben de orası için mücadele ediyordum. Tekvando branşı çok zor çünkü belli aşamalardan geçiyoruz. Yaklaşık dört yıl boyunca puan topluyoruz ve dünya sıralamasında, 57 kiloda ilk altıda olmamız gerekiyor ki olimpiyatlara direkt katılabilelim yoksa elemelere girmek zorunda kalıyoruz. Birçok mücadele ediyoruz aynı zamanda… Ben de dünya sıralamasında 57 kiloda ilk altıda üçüncü sıradaydım. Tabii sırlamanı korumam için gittiğimiz maçlarda da madalya almak gerekiyor. Ben de 2019’da dünya şampiyonasında yenildim. Olimpiyatlara gitmem biraz zor gibi görünüyordu çünkü aynı zamanda kendimle beraber yarıştığım bir Türk arkadaşım vardı, ikimiz de ilk altıdaydık ve olimpiyatlar için mücadele ediyorduk. Daha sonra girdiğim 4 Grand Prix Turnuvası’nda madalya aldım, bu beni olimpiyatlara daha çok yaklaştırdı. Final müsabakasında da gümüş madalya alarak olimpiyatları garantiledim.
Olimpiyat hazırlıkları nasıl oluyor?
1,5 yıl kadar kamptaydık. Japonya sıcak olacağı için nem oranı nedeniyle daha çok Antalya’da kamp yaptık. Pandemiyle birlikte olimpiyatlar ertelenince bir süre evlere kapanmak zorunda kaldık. Daha sonra Gençlik ve Spor Bakanlığı olimpik sporculara salon kullanım izni verdi. Bu sayede tekrar antrenmanlara kamplara devam ettik. Belli müsabakalarımız olacaktı ama pandemi nedeniyle tarihlerini bilmiyorduk. O da bizi aslında şüpheye düşürüyordu, “Acaba olimpiyatlar yapılmayacak mı?” diye. Ardından olimpiyatların yapılacağı haberi geldi. Bir yıl kadar çalıştım, o kadar mücadele, emek verdim. Oranın duygusu çok başkaymış...
Yarışlarda elde ettiğiniz başarılarda yaşadığınız duyguları hepimiz hissettik. Nasıl bir duygu olimpiyatlarda yarışmak, başarılı olmak?
Ben olimpiyatlara ilk kez katıldım. “Acaba nasıl bir ortam olacak?” diye düşünüyordum. Oraya gitmeden rüyamda kendimi ringde Türk bayrağıyla tur atarken görüyordum ve bunu hayal ediyordum, altın madalya kazanmak istiyordum. Tribünde seyirci olmamasına rağmen çok heyecanlıydım. Sadece bir sessizlik var, herkesin gözü bizde -ki dünyada gerçekten Türkiyelilere çok ilgi oldu olimpiyatlarda, herkesin gözü kulağı bizdeydi. Maalesef ben derece, yani madalya maçında yenildim, repesaja kaldım. Orada da beş defa yendim, Amerikalı rakibime yenildim ve ilk yenilgimi aldım. Aslında oranın stresini ve heyecanını görmüş oldum çünkü Amerikalı rakibimi hiç ringe almayan bir sporcuydum. Bir yandan da heyecandan ayaklarım titriyordu. Repesaj maçında son iki olimpiyat şampiyonunu eleyen rakiple dövüştük, onu da yenerek bronz madalya kazandım. O an hıçkıra hıçkıra ağladım, herkes de benimle birlikte ağlamış. Herhalde o kadar yıl çalışmamın, emeğimin karşılığını aldım diye düşündüm. Daha sonra Türk bayrağıyla ringde tur attım. Sonra gece boyu ağladım. Ailemle, sevdiklerimle konuştum; duygu dolu anlar yaşayarak olimpiyatları bitirdik.
Şimdi ne yapıyorsunuz?
Şöyle, şimdi önümde 2024 olimpiyatları var ve oraya hazırlanmaya başladım diyebilirim. Olimpiyattan sonra bildiğiniz üzere sürekli röportajlar, kabuller, bunlar olduğu için 1 ay antrenmanlara hemen hemen başlayamadım, hafif hafif yapıyordum ki zaten olimpiyatlardan geldikten sonra üzerimden bir yük kalkmış gibi. Ama altın madalya alamadığım için içimde bir hırs var. Bir yandan da şey diyorum ‘acaba altın madalya alsaydım, acaba artık altın madalya aldım yeter diye mi düşünürdüm’. Bence bu yüzden 2024’ü hedeflemem için bronz madalya almam iyi oldu çünkü altın madalya almadan sporu bırakmayacağım, buna karar verdim, içimde bir ukde olarak kaldı bu. Antrenmanlarımıza devam ediyoruz çünkü seneye Avrupa ve dünya şampiyonası var, buna hazırlanmak zorundayım. Rakiplerim çok iyi çalışıyor, ben de antrenmanlarıma, partnerlerimle müsabakalarıma devam ediyorum. Onun da ışında yüksek lisans yapmak istiyorum. Uludağ Üniversitesi’ni bitirdim ve onun için de ayrı bir hazırlık aşamasındayım, sınava gireceğim. Öğretmenlik bir yandan da var, onunla da devam ediyorum. Hepsini bir arada götürmeye çalışıyorum ama dediğim gibi, hedefim sadece olimpiyatlarda altın madalya almak. Bunu da yaptıktan sonra herhalde, bir rahatlık gelecek ve sporu bırakırım diye düşünüyorum. Yani tabii, o zamanda ne olacak bilmiyorum.
Sizi bu başarıya taşıyan ne oldu?
Sosyal hayatım yok denecek kadar az. Biz haftanın her günü antrenman yapıyoruz, sadece pazar günleri dinlenme şansımız var o da bir ihtimal. Dinlenme vaktim hiç yok. Cumartesi, mesela ailemle sabah bir kahvaltıya gidebiliyorsam gidebiliyorum. Kamplardayken imkanı yok, dışarı çıkamıyoruz çünkü o kadar yorgun oluyoruz ki… Bir de bir gün çift, bir gün tek antrenman yapıyoruz. Her antreman 2-2,5 saat sürüyor ve o kadar yoğun geçiyor ki… Mesela sabah düz antrenman yapıyorsan öğleden sonra müsabaka yapacaksın. O kadar yoruluyorum ki… Çok zorlandım, sakatlıklar geçirdim, parmağım kırıldı, parmağım çıktı, alçıyla eve gitmediğim gün yoktu. Neyse ki annem de alıştı bunlara. Bir noktada fedakarlık yapmak zorundaydım; okulumu biraz askıya aldım açıkçası çünkü olimpiyatlarda madalya aldıktan sonra üniversiteden mezun olabilirim, diye düşündüm. Yani her şeyimi tekvandoya göre ayarladım; yemem, içmem, gezmem, uyumam… Çünkü bu benim işim, ben bu işten mesleğimi kazandım, milli sporcu oldum -ki ülkemizde milli sporcu denildiği zaman o kadar gıptayla bakılıyor ki… Bir doktordan daha çok ön plandasın açıkçası çünkü ülkenin bayrağını en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyorsun. Bu yüzden tekvando bana çok şey öğretti. Bu sporda iyiliği, kötülüğü, saygıyı, sevgiyi, disiplini öğrendim ve her şeyden fedakarlık ettim. Bunun için de çok mutluyum çünkü ben işime aşkla bağlıyım.
Olimpiyatlardan sonra zaten spor hayatınız daha da yoğunlaşmıştır. Hayatınızda daha başka değişiklikler oldu mu?
Gittiğim her yerde tanınıyorum. Bir yere gidiyorum, oturuyorum, “Sen olimpiyatlarda madalya alan değil misin?” diyorlar. Bir de çevremdeki insanların davranışları daha çok değişti. Zamanında bana, “Yapamazsın…” diyenlerin bile yanımda olduklarını görmüş oldum. Zaten olimpiyatlardan sonra o kadar güzel mesajlar aldım ki… Türk halkı benimle ağlamış, “O gözyaşlarına kurban oluruz…” gibi mesajlar geldi, hepsini tek tek cevaplamaya çalıştım. Bu nedenle iyi ki olimpiyatlara gitmişim diyorum hep.